Havası sert, insanı mert, suyu sıcak Haymanam. Şifalı suyun başkenti, zarif Akyıldız çiçeğinin vatanı Haymanam. Delikanlı diyarı, babalar mekânı Haymanam. Uğruna şiirler yazdığım, romanlarımın ilhamı güzel Haymanam. Kıymetli dostlarım anlata anlata bitiremediğim Haymana’mın güzel insanları saygı ve sevgiyle sizleri selamlıyorum. Bir kaderi birlikte paylaşıyoruz, aynı vatanın, aynı coğrafyanın insanlarıyız. Beraber ağlayıp beraber gülüyoruz, kan bağımız, akrabalık bağlarımız güçlü ve bir birimize gönül ile bağlı. “Haymanalı olmak kaderim olmasaydı, Tercihim olurdu” Sokaklarımız sahillere çıkmasada biz Haymana aşığıyız. Sazımızın her tıngırdamasında aklımıza bülbül sesli sanatçılarımız gelir, Fazlı Akyüz, Yahya Akyüz, Haymanalı Celal, Beko, Kürt Remzi, Yalçın Sabancı, Mevlüt Balcı, Haymanalı Zeliha, Bekir Taner ve ismini sayamadığım birçok bir birinden değerli sanat erbabımız, kulaklarımızın pasını açarken Haymana’nın gönüllü turizm elçiliği de yapıyor. Bir turizm sezonu daha açılıyor peki Haymana buna hazır mı? Haymana Belediyesi tanıtım için büyük çalışmalar yaptı bu yadırganamayacak kadar önemli ve başarılı. Peki nakit girdisi sağlayacak esnafımız buna hazır mı?

Mekân olarak, çalışanlar olarak, güler yüz tatlı dil olarak, kaliteli ürün olarak, Haymana’yı temsile hazır mı? Bence hazır değiller! Geçenler de Gastronomi konusunda dönerini öve öve bitiremediğim bir lokantaya gittim.Bu lokantanın ismini vermeyeceğim çünkü kötü tanınmasınlar belki bu makalemden sonra kendilerine çeki düzen verirler. Ankara caddesinde, benim eski okuduğum okulların karşısında. En baştan haklarını vereyim Dönerleri harika lakin sıkıntı sunum ve mekân konusunda. Bu lokantaya girdiğimde içerisi yoğun duman ve yağ kokusu ile kaplanmıştı göz gözü görmüyordu. Döner tezgâhına yaklaştım ve selam verdim. Tezgâhın arkasında dört kişi olmalarına rağmen bir tanesi de selamımı almayı bırakın yüzüme dahi bakmadı. Siparişimi verdim ve yoğun duman ve kokuya rağmen boş bir masa bulup oturdum, etrafımı gözlemlemeye başladım. Bir garson duman dışarı çıksın diye pencereleri açtı, yemeklerinin gelmesini bekleyen sabırsız müşteriler kendi aralarında mırıldanmaya çoktan başlamıştı bile. Kaldırıma birkaç masa ve sandalye koymuşlar ve bu masalarda servis bekleyen müşteriler garsonların metal tabakta getirdiği ama içinde buruşmuş salataya benzeyen tabakları bıkkınlık ile adeta masaya vururcasına bırakmalarını izliyorlardı. Mekâna girenlerin çoğu tekrar ilgisizlik ve dumandan dolayı oryayı terk ediyordu. Masa ve sandalyeler düzensiz ve dağınık duruyordu. Bu işletmede paraya doymuş, müşterinin eli mahkûm nasıl olsa dönerim lezzetli izlenimi veriyordu. Siparişim gelmeyince sessizce geldiğim gibi oradan uzaklaştım. Aynı cadde üzerinde farklı bir restorana girdim “Hoş geldin bölem (kuzen), nereye oturmak istersin?” diye gülümseme ile karşılandım.

Bir masaya oturdum hemen bir garson geldi ve masayı temiz bir bezle sildi arkasından “böleme ne verelim, ne yersin?” diye tatlı dille sordu. Restoran sade ve güzeldi, hizmet mükemmeldi, personel güler yüzlü ve tatlı dilliydi. Eskiden Çağ termalin orada kasaplar vardı, meşhur Haymana kuzuları burada satılırdı. Lokantacılar sabah erkenden o kasaplara gider taze etlerini alır ve gün içerisinde ‘Banyoculara’turistlere ikram edecekleri yemekleri, kebapları hazır ederlerdi. Rahmetli Çavuş dört yolda müşterilerini tatlı dille buyur ederdi. Az ileride Ömer amca “Kelle kuzu kelle” diye o tok sesiyle müşteri toplardı. “tek KES” diye sesler yankılanırdı. O dönemde dönerin adı KES’di. Şimdi o ahilik anlayışı kalmamış, zaman hızlı geçti zamana ayak uyduramadık, zaman gibi Haymana’nın lezzetleri de anılarda kaldı. Bu konuda esnafa ve zabıta müdürlüğüne büyük iş düşüyor, Turist çekmek için çok büyük tanıtım ve reklam yapıldı. En büyük reklam gelen Turistin memnun kalmasıdır, memnun giden bir turist Haymana’nın gönüllü tanıtım elçisi olur. Küstürülmüş turistte kötümser tanıtım yapar. Sezon açılmadan belediyemiz sık sık kontrol etmeli diye düşünüyorum.

Sürçü lisan ettiysek af fola, Allah’a ısmarladık, hoşça kalın. “Bir Dost stop…”