İnsandaki bu hal ve tavırlar devam ettiği sürece, paranın kazanmadığını, kendimizi avuttuğumuz pahalı oyuncaklarımızın da aslında hiçbir işe yaramadığını doğanın sonu geldiğinde anlayacağız. O zamana kadar yapacağımız tek şey ise göstermelik şekilde hayatın yasını tutmak.

Doğa ve yaşananlar tekrar tekrar kafamıza kakmaya devam etmesine karşın insan doğa karşısında şımarık zengin çocuğundan farksız bir tutum sergiliyor. Hazırdan yiyip kendini fasulye gibi nimetten sayıyor. Bindiği dalı kesmeyi de marifet sayıyor. Ancak aslında hepimiz içten içe biliyoruz ki kimse bir ağaç kadar bilge değil. Suyun kuvveti hepimizden daha çok. Hayvan alemi insanlıktan çok daha şefkatli. Hava insandan daha belirli. Dağlar daha görkemli. Tepeler bizden daha düzgün ve eğik bir yol bile insandan daha doğru gidiyor...

Yani madde var olan kararlılık canlıda yok. Canlının tutarlılığı da insanda görülmüyor. Görünen o ki insandaki bu hal ve tavırlar devam ettiği sürece, paranın kazanmadığını, kendimizi avuttuğumuz pahalı oyuncaklarımızın da aslında hiçbir işe yaramadığını doğanın sonu geldiğinde anlayacağız. O zamana kadar yapacağımız tek şey ise göstermelik şekilde hayatın yasını tutmak.

Elimizden gelen çok şey var, çok şey yapabiliriz ama yapmayacağız. Kimse sonraki kuşaklar hayatta kalsın diye oyuncaklarından vazgeçmeyecek, bugünkü rahatını bozmayacak. Kimse geleceği düşünmeyecek. Zaten merhamet gösterecek olsak bu işin temelini acı ve sömürü ile kurmazdık. Temelinde nice insanın acıları yatarken bu düzeni bırakmayacağız. Zaten bırakma niyetinden bahsedilmiyor bile…

Sadece Haziran ayında ve sadece Türkiye’de doğanın insana ve insanın yaptıklarını ne hale getirdiğine bakmak bile aslında bazı şeyleri net bir şekilde idrak etmek için yeterli olabilir ama yok. Neden? Çünkü insan üstün varlıktır! Doğa karşısında üstün olduğunu düşünen bir insan, toplum karşısında üstün olduğunu düşünen birey gibidir. İnsan gibi insanlık da parçası olduğu bütünün denetimindedir. İnsan başkaları tarafından dünyaya getiriliyor ve yine başkaları tarafından eğitiliyor. Başkaları “uğrunda” ve “sayesinde” yaşıyor. “İnsanlık” için de bu başkalarının doğa olduğunu söyleyebiliriz. Ruhu tamamen konu dışından bıraktığımızda, insan çoğunluğu su olan bir et parçası, uzayda sürüklenen bir kayanın üzerinde muhtaç olduğu diğer unsurlara hava atıyor! İşte bunun normal ve sağlıklı olduğunu düşünemeyiz.

Hava attığımız insanlardan farkımız sadece adımızın farklı olması. Aşağıladığımız hayvanlardan farkımız ise sadece onlardan daha zalim bir gruba mensup olmamız. Çalışırken çekiştirip durduğumuz masa ile ana maddemiz aynı. Kirlettiğimiz hava biraz sonra soluyacağımız, hayata çevireceğimiz, onsuz yaşayamayacağımız hayati bir ihtiyacımız. Ne var ki bunların farkına varamayacakmışız gibi görünüyor. Toplumun yok oluşuna gözlerimiz bağlı bir şekilde gidiyoruz. İnsani böbürlenmelerden sıyrılıp dışarı baktığımızda muhteşem bir doğa, mucizevi bir hayat bulacağız. Kendi büyüklenmemizin ardına göz attığımızda doğa karşısında insanın ne kadar aciz kaldığını göreceğiz. Karşısında yer aldığımız doğaya ne kadar muhtaç olduğumuzu fark ediyorsanız, onu yok edişimize yakılan ağıtta yerinizi almanız şart!