Merhamet duygusu her insanın yaratılıştan sahip olduğu bir yeti olmakla birlikte eğitimle geliştirilmesinin sağlanması gerekiyor. Yoksa insanlıktan çıkıp canavarlaşıyor bizim türümüz.

Bütün dünya insanları olarak merhamet duygusunu yaşamaya ve yaşatmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardayız. Salgın hastalıklar, küresel krizler, iklim sorunları, kimsenin kimseye tahammülünün kalmaması ve daha pek çok sıkıntılı sürece beraber göğüs germeye çalıştığımız bu zamanda, merhamet duygusunun doğada yaşayan bütün canlılar ve özellikle de biz insanlar için ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu hep birlikte deneyimliyoruz. Etrafınızda gördüğümüz ve “kötü” olarak nitelendirdiğimiz olay ve durumların hemen hemen hepsinin kökeninde gelişmemiş merhamet duygusu olduğunu görüyoruz.

Merhamet kelimesi sözlükte, “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” olarak tanımlanıyor. Bununla birlikte insani değerlerin özünde yer alan merhametin,  sadece bir "acıma hissi" veya basit bir "iyilik yapma" isteği olmaktan ziyade, insanları sürekli olarak iyiliğe ve doğruluğa yönelten, onların her alanda olumlu tutum ve davranışlar sergilemesine yol açan pozitif bir duygu olduğunu da belirtmeliyim.

Merhamet duygusu her insanın yaratılıştan sahip olduğu bir yetidir. Ancak çocukluktan başlayarak durmaksızın eğitimle birlikte geliştirilmesinin sağlanması gerekiyor. Yaşadığımız "hap bilgi" devrinde anlaşılmayı kolaylaştırmak içim aile ortamında ve sosyal çevrede merhamet duygusunun doğru anlaşılması ve uygulanması için bazı temel noktalar olduğunu söylemeliyim. “Beş uygunluk kuralı“ olarak nitelendirilen bu kurallar silsilesi “uygun yer”, “uygun zaman”, “uygun nesne”, “uygun miktar”, “uygun yöntem” gibi unsurlardan oluşuyor. Uygun olmayan merhametin anlaşılabilmesi için merhamet-adalet dengesinin de doğru şekilde kurulması gerekiyor. Kuzuların arasına girmiş bir kurda, insanları acımasızca öldüren bir katile, çocuklara cinsel şiddet uygulayan bir caniye, hayvanlara işkence eden bir zalime acımanın, kötülüğü beslemek anlamına geldiğinin öğretilmesi de bu eğitimin kapsamında yer alıyor.   

Kişilerin hem kendilerine hem de başka kimselere ve varlıklara gösterdikleri merhametin iyileştirici ve olumlu duyguları güçlendirici özelliği bulunduğu yüzyıllardır biliniyor. Aynı şekilde bu duygunun insanlar üzerindeki biyolojik etkilerinin yanı sıra insan ruhu üzerinde de iyileştirici etkiye sahip olduğu ve toplumu ayakta tutan dinamikler arasında yer aldığı da biliniyor. 

Geçmişten günümüze içinde yaşadığımız toplumun ve kültür ortamının da her zaman bizi merhametli olmaya teşvik ettiğini görüyoruz. Yunus Emre, “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” ve Hz. Mevlana “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol” sözleriyle bu özelliğe odaklanmamızı ve kendimizi bu yönde eğitmemizi sağlamaya çalışmışlardır. Bu nedenledir ki atalarımız yaşadıkları dönemde; kuşlar için özel yuvalar yapmışlar, dağda yaşayan yabani hayvanların kışın aç kalmamaları için onlara yiyecek götürmüşler, toplumda yaşayan ihtiyaç sahibi kişilerin ve öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için vakıflar kurmuşlar, sadaka taşları oluşturmuşlar ve yapmış oldukları daha nice sessiz iyiliklerle merhamet duygusunu eyleme dönüştürme konusunda bizlere örnek olmuşlardır. Bize düşen sadece bu örnekleri takip etmek ve gerek çocuk gerek yetişkin, hepimizin kendimizi ve çevremizdekileri eğiterek merhamet duygumuzu geliştirmemiz gerekiyor.