Eğitim algımızın tamamen yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Eğitim tarih öncesi devirlerden beri toplumsal tecrübenin aktarımı olarak süregelmişken günümüzde kendini kaybetmiş insanlığı oyalayan bir etkinlik haline geldi.

Günümüzde sıklıkla bağlarımızın kopukluğundan, insan olmanın ayrılık sevdasından, insanlık içinde de bireyin ben yanılgısından bahsediyoruz. Bu durumda da insanın iletişim sorunlarının kültür aktarımı olan eğitimle çözülmesi ilk akla gelen çözüm olarak görünüyor. Toplumdaki yanlışlıkların insan kültürünü aktarma işi olan eğitimle giderilmesi mümkündür. Ancak yanlış olan sistemde, doğru bir eğitim tasarımı da mümkün değildir. Buna “kötülerin eğitimi kötü olur”  da diyebiliriz. Ne yazık ki eğitim ortamında çocuklara kendi cehaletimizi tekrarlatmak dışında bir iş yapmıyoruz. Yetişkinlere ise eğitim verilmesini saçma bulmakla zaten iyice saçmalıyoruz. Eğitim bir süreçtir ve asla bitmez.

Eğitimin “çare” olduğu görüşü bazı açılardan doğrudur ama asıl sorulması gereken soru şudur: “Hangi eğitim? 

Öncelikle eğitim algımızın tamamen yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Eğitim tarih öncesi devirlerden beri toplumsal tecrübenin aktarımı olarak süregelmişken günümüzde kendini kaybetmiş insanlığı oyalayan bir etkinlik haline geldi. Çok ironiktir ki eğitimin, insanın hayatta kalmasını sağlaması gerekirken yok oluşuna zemin hazırladığı görülüyor. Her şeyden önce eğitim bir yarış değildir! Çağın göstermelik insanının her alanda giriştiği yarış ve oyalanma uğraşı, eğitime de sirayet etmiştir. İnsan dünyaya yarışmak için gelmemiştir. Dünyadaki hiçbir canlı birbiriyle yarışmaz. Ayrıca “kişilik, karakter” dediğimiz olgu da sayılarla notlandırılamaz.

Bilgiye bu kadar kolay ulaşılabilen bir çağda okulun ve eğitimin yöntemi de ayrı bir meseledir. Her an kolaylıkla ulaşılan bilgilerin çocuklara ezberletilmesi ve öğretmenin papağanlık dışında bir görev üstlenememesi çağın en büyük saçmalıklarından biri olduğu gibi kifayetsizdir de. Okul bilgi ezberletmemeli, yöntem aşılı, yöntem öğretmeli, düşünmeyi teşvik etmelidir. Yani, hep söylediğimiz gibi “balık tutmayı” öğretmelidir.

Eğitimin en iyi dönemini tarih öncesinde yaşadığını söyleyebiliriz. Çocuğuna avlanmayı ve ateş yakmayı öğreten avcı toplayıcı atalar, bu işi en doğru yapanlardır. Çocukları bilgi ile beslemek gerekir ancak bu sadece hayatlarını idame edecek kadar olmalıdır. Asıl amaç onlara avlanmayı, ateş yakmayı, yani düşünmeyi ve bilgiye kendilerinin ulaşmasını sağlamayı öğretmektir.

Günümüzde, ilkel diye dalga geçtiğimiz avcı toplayıcı atalarımız kadar olamıyoruz. Eğitimin sadece çocuklara özgü olduğunu düşünerek de ayrı bir ayıp işliyoruz. İnsan her an öğrenir, dünya ile bağ kurar, gelişir, geliştirir. Okul dışındaki eğitimin göz ardı edilmesi de yine bu çağın yanlış yapılanmasının bir göstergesidir. Aklınızdan “Peki bu durumda ne yapmalıyız?” sorusu geçiyor olabilir. Elbette bu soruya verecek bir cevabım da var. Ancak büyük bir yeniden yapılanma gerektirdiği için söylemesi kolay, fiiliyata geçirmesi zor bir çözüm. Ben yine de söyleyeceğim çünkü “böyle gelmedi, böyle de gitmez”. Yapılması gereken, çağdaş zamanların bilgiye kolay ulaşan insanına rehberlik edecek, sadece çocukları değil tüm toplumu düşünmeye sevk edecek bir eğitim anlayışı tasarlanmalıdır.