Dünya durdukça yaşayacak olan “Mesnevi”ye giden yolda, bir ışık gibi Hüsamettin Çelebi çıkar karşısına. Ahi Türkoğlu diye bilinen Urumiyeli Hasan oğlu Muhammed’in oğlu olan Çelebi Hüsamettin’in soyu, 1107’de Bağdat’ta vefat eden Sufi Ebul-Vefa’ya dayanmaktadır. Dedesi Ahi teşkilatının reislerinden olduğu için “Ahi Türk” olarak biliniyordu; Hüsamettin kendisine de o yüzden “Ahi Türkoğlu” deniyordu.

Yüksek medresede dersler veren ve Mevlana’nın aşk ve gönül zincirine bağlanan Çelebi Hüsamettin, O’nun iltifatlarına da mazhar olmuştu. Öyle ki, Şems’ten ve Selahaddin’den boşalan gönül makamına oturtulduğu ifadeleri abartma değildir.

Meram Bağları’nın huzur ortamında, sohbetlerin manevi hazzında coşan Mevlana’nın şiirleri, Çelebi’nin, “Gönülleri doyuracak bir eser vücuda getirecek kadar gazeller buyurdunuz. Şayet Hakim Senai’nin ilahi nağmesi, Feridettin Attar’ın Mantık’ut Tayr’ı vezninde bir kitap yazacak olursanız, aşıklar başkalarının sözleri ile değil, sizin eserinizle gönülleri doyuracaktır” teklifiyle Mesnevi’ye doğru yol alır. Bundan sonra, uzun ve meşakkatli bir çalışmanın sonunda dünyaca ünlü Mesnevi çıkar ortaya.

Mesnevi’nin yazılması bitmiş, “yeryüzüne semalardan yönelmiş ruhların, tekrar semaya dönmek için giriştikleri bir gönül savaşının serdarı” olan Mevlana, görevini tamamlamış insanların huzuruna erişmişti. Son gazellerinde sıkça dile getirdiği ‘mutlak varlığa’ ulaşmanın hasreti ve heyecanı içindeydi. “Şeb’i Arus” dediği bu kavuşma 17 Aralık 1273’te gerçekleşir ve Mevlana Celaleddini Rumi maşukuna kavuşur; arkasında 25 bin 618 beyitlik Mesnevi, 48 bin beyitlik Divan-ı Kebir, Fihi Mafih, Divan-ı Rubaiyat, Mektubat ve Mecalis-i Seb’a gibi eserler birakarak gitti.

 FİKİRLERİ

 Mevlevilik her ne kadar Mevlana tarafından kurulmuş bir tarikat değilse de, O’nun fikirleri üzerine inşa edilmiş ve O’nun fikirlerinden ilham almıştır. Bu bakımdan Mevleviliği anlamak, Mevlana’nın tesirlerini görmek için, bu fikirleri bilmekte fayda var.

Mevlana Celaleddin’i Rumi’nin en önemli özelliklerinden biri de bir fikir adamı oluşuydu. Öyle ki; her çağda yeniliğini ve öncülüğünü koruyan fikirler getirmiştir. İnsanlar arasında hiçbir ayırım gözetmediği için herkesi saygıdeğer bulmuş, kimseyi ırkına, zenginliğine, fakirliğine, cinsiyetine ya da sosyal konumuna göre sınıflandırmamış; Allah’ın bağışlayıcılığından ilham alarak günah ve kusurları hoşgörücü olmuştur. Köleliği kınamış, kadınları aşağılayıcı tavır ve davranışlara karşı çıkmıştır. O’nun Türklüğü konusunda şüpheye düşenleri yalanlarcasına bazı rubailerinde Türklüğü ile övünmüştür. Çıkış noktasının İslamiyet olduğunu ve Hz. Muhammed’in izi tozunda bulunduğunu ısrarla belirtmiştir. Ancak, Mevlana’nın asıl tefekkürü, bugün “hümanizm” diye dillere dolanan insan sevgisi konusundaki düşünceleri üzerine yükselmiştir.

 MEVLEVİLİK

 Mevlana hayatta iken hiçbir zaman ve hiçbir şekilde şeyhlik iddiasında bulunmadı. Hatta, namaz sırasında imamiyetten bile imtina ederdi. Ancak Mevlana’nın tasavvufi tesiri o kadar büyüktü ki, bu tesir günümüze kadar sürdü.

Mevlana’yı en iyi anlayan ve onun en yakınında bulunmuş olan Hüsamettin Çelebi ve oğlu Sultan Veled idi. Ölümünden sonra, Sultan Veled, Çelebi’ye adeta yalvararak babasının yerine geçmesini sağladı. Bu aşamada Mevlevilik yoktu.

Mevlevi Tarikatı’nın kurucusu sayılan Sultan Veled, 623 Rebiülahırının 25. Cuma günü (24.4.1226) dünyaya geldi. Larende’de (Karaman) doğan Sultan Veled’in annesi Gevher Hatun’dur.

Teşkilatçı ve girişken bir karaktere sahip olan Sultan Veled, babasının postuna oturduğu zaman 40 yaşındaydı. Mevlana’nın kuvvetli şahsiyeti ve fikirleri etrafında oluşacak Mevlevilik Tarikatı’nı kurma planları vardı. Bunu başardı ve 46 yıllık irşad hayatının ardından 86 yaşında vefat etti.

Yerine geçen oğlu Ulu Arif Çelebi ise Mevleviliği Anadolu dışında da teşkilatlandırarak süratle yaygınlaşmasını sağladı.