12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde partiler fokur fokur kaynıyordu. Kimi küskünleri, kimi isyanları oynuyordu…

(Yazı, dünden devam fakat 2011 yılındaki ‘Siyasette tasfiye, vasfiye’ başlıklı yazımdan özet)
12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde partiler fokur fokur kaynıyordu. Kimi küskünleri, kimi isyanları oynuyordu…
29 Ankara milletvekilinden 13’ü listelerde yer alamamıştı. Diğer kentlerde de benzer durum vardı. Hatta daha beteri… Bu noktada, ümide yürüyenlerle, umudu çürüyenleri ayırt etmek ve ona göre bir eylem ve söylem geliştirmek gerekiyordu…
Belki de bu yüzden;
Geçimi unutarak seçim derdine düştük
Kendimizden geçerek adayımıza koştuk
Vekil olacak suskun olmayanlarla coştuk
Aday adayı kalan kaldığı yerden yürür
(…)
Adaylar görün bakın ne vaatler ekecek
Kimi aslan dövecek kimi deve yıkacak
Vatandaşı pas geçen cezasını çekecek
Heyhat! Bellidir o dem kimin umudu çürür

DÜNDEN BUGÜNE…

12 Eylül öncesine gitmiyorum… Hatırlayın… Rahmetli Turgut Özal, Köşk’e çıkmaya karar verdiğinde neler olmuştu neler… Meydane çıkan ‘18 Türk büyüğü’nden, ANAP’tan tasfiye edilenlere kadar fırtına gibi bir süreç yaşanmıştı…
‘Hal müdürü’ diye küçümsenen, hakkında mizah üretim fabrikası kurulan, gaflarıyla kafa bulunan Yıldırım Akbulut herkesi mosmor ederek Başbakanlık koltuğuna oturmuştu…
‘Ödünç oy’ ile başbakan olan ve 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatı üzerine kendisine Köşk yolu açılan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ikametgah değişikliğine hazırlanırken DYP’de büyük çalkantı yaşanmıştı… Tansu Çiller, yakaladığı rüzgarla tam bir siyaset sörfü yapmış ve ‘Demirelciler’in bileğini bükerek genel başkan olmuştu…
Türk siyasetinin ‘müzmin muhalif’i Deniz Baykal da tasfiye hareketlerinin ya icracısı ya muhatabı olmuştu… Rahmetli Bülent Ecevit’e dünyayı dar etmişti!
Deniz Baykal; gönderildi, gitti, geldi, komplolar kuruldu ama pes etmedi… Tasfiyenin kralını yapmıştı, daniskasını gördü!
Dünden bugüne doğru yolculuğa çıkarken
İp üstünde politik birbirini yıkarken
Aşağıda gariban cambazlara bakarken
Türkiye’yi bambaşka bir dönem bekliyordu
(…)
Devir döndü ortaya yeni isimler çıktı
Kimi elense çekti kimi tuş edip yıktı
Eskiler yenilere ayağa kalkıp baktı
Geç bakıştı; yeniler eskiyi haklıyordu

ERDOĞAN, BAHÇELİ VE KILIÇDAROĞLU…

Yeni sürecin başına, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sonuna CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu damga vurdu…
12 Haziran Seçimleri sonrası ne oldu derseniz; yeni ve sivil bir anayasa ile Başkanlık sistemi tartışmaları başladı… (Sanki 31 Mart 2024!)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, ilk etapta partisini ‘temizlemenin’ yolunu aradı ve buldu…
Kılıçdaroğlu tasfiyenin babasını yaptı!
Ne Deniz Baykal ne de Önder Sav artık parti içinde bir güç odağı değildi. Hatta Önder Sav listede bile yoktu! Halbuki, eskiden listeleri o yapardı!
Yeni Genel Başkan bu yolla CHP’yi yüzde 30’un üzerine çıkarmaya çalışıyordu…
“Yüzde 30’un altında oy alırsam giderim” diyerek kendisini bağladı…
(Hiç seçim kazanamadan 13 yıl partiyi yönetti ve tasfiye oldu.)
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, parti içi dengeleri iyi gözeten ve küskünleri de partiye kazandıran bir liste ile tasfiyeden çok ‘vasfiye’ yönünde bir tavır sergiledi…
***
31 Mart 2024 seçimleri ile ilgili ne diyorsun diyen varsa çok şey dediğimi hatırlatır daha diyeceklerim olduğunu belirtirim! Yeri geldikçe…