Derdi dünyadan büyük Türkçe bugün de bizim yamacımızda...

-3-

Karamanoğlu Mehmet Bey’in Fermanıyla, Türkçe, 747 yıl önce, 13 Mayıs 1277’de Anadolu’da ilk kez devlet dili olarak kullanılmaya başlanmıştı ya; bu vesile ile yüz yüze geldiğimiz Türkçe bizi utandırmaya devam ediyor. Bu sefer gazetecileri, siyasileri kestirmiş gözüne!

BİR ÇİFT SÖZ DE “BİZE”

Kalabalıklar arasındaki medya mensuplarına “Bak Hale” diye seslenen Türkçe sazı eline, sözü diline alırsa ne der derseniz, der ki:

“Bir iki söz de medyaya etmek isterim...

Değerli basın mensupları, ben Türkçe!..

Hatırladınız değil mi?

Hani sizin bu noktaya gelmenizi sağlayan!..

Minicik bebeyken “A, B, C, ...” diye öğrendiğiniz harflerle hayat mücadelesine atıldığınız; kürsülere çıkıp konuştuğunuz, makaleler, kitaplar yazdığınız dil’im ben!..

Çoğunuz imla kılavuzunu, sözlüğü masasından eksik etmez...

Buna rağmen beni zor hatırlamanız düşündürücü değil mi?

Bunun suçlusu ben miyim?

Yoksa?..

Neyse, açtırmayın kutuyu söyletmeyin kötüyü...

Biraz hassasiyet lütfen!..”

SİYASİLER İÇİN...

Biraz soluklandıktan sonra gözüne siyasiler ilişse Türkçe’nin...

Şöyle bir dikelip, gözlerinin içine baka baka konuşsa, nutuk atar gibi:

“Yüce Meclis’in çatısı altındaki sizler!..

Görevinizi sadece ülkeyi ‘batırmak’ ya da ‘çıkarmak’ mı zannediyorsunuz?..

Oy isterken Türk kültüründen, haktan hukuktan dem vurursunuz ama, bir gün olsun ‘Türkçe’ çıkmaz ağzınızdan!..

‘Baba’nız bir başka dil konuşur, başbakanınız bir başka...

Ne dediklerini bazen ben bile anlayamam!..

İçinizden biri celallenip; arkadaşlar, Türkçeye sahip çıkalım demez...

Özel günlerde yayımlanan mesajlar, atılan nutuklar beni kesmiyor!

Nasıl ki; her gün konuşuyor, her gün yazıyorsanız, bana da her gün sahip çıkmanız lazım...

Sosyal ve ekonomik yapıyı düzeltmek, ülkeyi her bakımdan mamur hale getirmek elbette göreviniz...

Hatırlatmak zorunda kaldığım için yüzüm kızarıyor ama, beni korumak ve kollamak da göreviniz...

Saygılarımla!..”

'DİL YARASI' GİBİ...

Divan şiirinde “dil” bilindiği gibi “gönül” anlamına gelir...

Türkçe’nin “dil yarası” da kolay kolay deva bulur cinsten değildir...

Gözü yaşlı, yüreği yanık Türkçe’nin...

“Öz yurdunda parya” muamelesi görmeyi yediremiyor kendine...

Bizi bir arada görmüşken serzenişte bulunmasını yadırgamamak lazım...

Zaten böyle bir hatırlatmaya da ihtiyacımız vardı...

Türkçe’nin tek istediği aslında olması gereken... Onun için; Türkçe yaşayalım, Türkçe konuşalım...