Politika Kasabasının Siyaset Bulvarı “Oyunuzu bana verin” oyun havaları ile şenlenmişken Millet Bahçesi’nden ağıtlar, sevda türküleri yükseliyordu.

Politika Kasabasının Siyaset Bulvarı “Oyunuzu bana verin” oyun havaları ile şenlenmişken Millet Bahçesi’nden ağıtlar, sevda türküleri yükseliyordu. “Başım Belada”ydı! “Şeref ekmek bulamazken, şerefsiz budu götürdükçe güzel anam içim yanıyor” diyene uysam niza çıkacaktı! Uymasam, “Lambada titreyen alev üşüyor”du.
***
Millet Bahçesinin uzak köşesinde konuşlu Hasan Durak, “Ekin Ektim Arguvan'ın Düzüne” diye el edince yanına vardım. Edasına nazına dayanamadığı, ayrılmayı aklından bile geçiremediği güzele sitem ederken, “Ben aldandım o zalimin sözüne” dedi. Ozan, her güzele meyil verme desem de onun yüreği yangın yeriydi. Susmadı… O; “Dama çıktım dam başıma dönüyü / Görenler de beni deli sanıyı” derken, ben düne vardım:
-Bu nasıl sevdaydı geldi başıma…
***
Soyka gönlüm cayır cayır yanarken Erzincanlı canlar; “Başı pare pare dumanlı dağlar / Duman eylenir mi kar olmayınca” diye soruyordu…
Teselli edeyim diye ağzımı açacak oldum, susturdular:


Bana diyorlar ki sen gönül eyle
Gönül eylenir mi yar olmayınca
Ne bileyim… Ben;
Ben bu yaylalara yayla mı derim
Başı bölük bölük kar olmayınca
Diye katkı sunayım derken, utandırdılar. Dediler ki;
Ben bu güzellere güzel mi derim
Aslı Türkmen kendi bey olmayınca
***
Millet Bahçesi bugün bana göreydi… Bağrı ve gönlü yanıkların terennümü sevdadan kavgaya savuruyordu duyanı…
Yüce dağ başında yanar bir ışık
Düşmüşüm derdine olmuşum aşık
Ağ buğday benizli zülfü dolaşık
Diyenin peşine düştüm!

Dividim kalemim yazarım
Böyle bir yavrunun derdi var bende
Yar Bende Oy Bende
Çığırışına;

Aha ben gidiyom sen hemen ağla
Yan ağla dön ağla
Diye karşılık verdim amma Millet Bahçesi bir başkaydı bugün. Sıdkı da oradaydı! O;

Sıdkı der suretim hattın secdegah
Cümle güzellere oldum pişegah
Güzeller tacısın yüzün padişah
Yusufu Kenan’dan güzelsin güzel

Dedi… Dedi demesine de derdinin başka olduğunu biliyorum. Derman olur mu diye; dur hele aşık, kaseti başa saralım dedim! Anlamadı, söyledi:

Zülfü kaküllerin amber misali
Buyu erguvandan güzelsin güzel
Kızarmış gonca gül gibi yüzlerin
Şahı gülistandan güzelsin güzel
***
Az ötede, Millet Bahçesinin göbeğinde belediye başkan adayları atışıyordu:
-Malın / mülkün gizlemeden açıkla…
Öteki altta kalır mı?
-Malım elli kilo hamsi, gel de ayıkla!
Siyasetin ‘S’sinden, gına gelmişken bir ses, “Beyler deresinden aştı gediği.”
***
Siyaset gürültüsünün ortasından arzı endam ederek geçen türkülerin arasından;

Bin cefalar etsen almam üstüme
Gayet şirin geldi dillerin dostum
Dizeleri duyulunca anladım ki Pir Sultan Abdal geziniyor, olmadık yerde!
Varıp yadellere meyil verirsen
Gış ola bağlana yolların dostum
Diyesim geldi. Kendi kendimi susturdum: De get gafil!
***
Millet Bahçesinin sazına, sözüne kapılıp kendimden geçmişken, yamacıma dikilen Hırkalı beni bana getirdi:

Hırkalı eskiden candan severdin
Sevgiydi meselen ondan severdin
Kendini mahveden tondan severdin
Devam diyorsun da yaşın tutmuyor