Kürt sorunu, Ermeni sorunu şu sorunu, bu meselesi diye dönemsel olarak bir şeylerin sorun olduğu anlatılır durur. Tüm bunlar bir yana asıl bizim “halk sorunu” diye devasa bir problemimiz var. Bu sorunun içine hangi halktan kimler yaşıyorsa memleketimde, alayı içine giriyor.

Bakın önce İstanbul’da sonra Antalya’da iki aile intihar etti. Bunun altında herkes kendi dünyevi görüşüne göre yorumlar yapsa da gözümüzün önündeki mesele ilk başta ekonomi.

Müstakbel damadın dediği gibi “çok güzel” değil işte her şey. Evin en ağır yükünü taşıyan babalar çocuklarının yüzüne bakamıyorlar parasızlıktan. “9 aydır işsizim artık yapacak bir şeyim kalmadı” diye not bırakmış çocuklarına kıyan aile reisi. Herkes ana-baba, bu duruma düşmeyen kimse bilemez. Sıcak evinde çorbasını kaşıklayan halden anlayamaz.

Hele bir tarikat uleması bir fetva vermiş ki çıldırmamak elde değil; “İntihar etmişler, dinen caiz değil hepsi cehennemlik” demiş. Ömrünce milleti sömürmekten başka bir şey üretmemiş, atın sırtında kene gibi yaşamış, hayatı villalarda müritlerinin hizmetkarlığını yaptığı, bir eli yağda, sakalı balda gezmiş zat, kendinden beklenen o muhteşem cevheri yumurtlayıvermiş. İntihar demiş caiz değil demiş… Kısaca kendini öbür dünyanın hem hakimi, hem savcısı hem de avukatı yapıvermiş ve kırmış kalemi “Hepsi cehennemlik” Allah sana mı sordu akıbetlerinin ne olacağını?

En çokta “Türkiye’de iş çok da, iş beğenmemezlik var” diyenlere gıcık oluyorum. O istiyor ki bana halkalı köle lazım. “Sigorta yapmam, eşek gibi çalıştırırım, sana ekmek verdim ulen” diye her türlü aşağılamayı kendine hak sayan “ama çok para veriyorum daha ne olsun” diyen budalalar bunlar.

“Ekmek vermiş” bak hele. Çalışanın sana verdiği emek, alın teri ne olacak? Peki bir günde sana çalışmayan evinde kuru ekmek soğan yiyip gururundan kimseye diyemeyenin kapısını çalıp bir hal hatır dahi sordun mu? Karşılıksız selam dahi vermeyenlerin sığındığı liman bu “ekmek verdim” martavalı.

Yılardır en iyi okullarda okumuş, dirsek çürütmüş, başında saç, bedeninde hayır kalmamışları köle ederek “İş çok çalışan yok” böbürlenmeleri ve kendini günahsıza çıkarma çabaları bunlar. Bugün iş var, ya yarın?

4 buçuk milyon işsiz var ülkede. Çoğunluğu genç. Birçoğu 2 üniversite bitirmiş. Asgari ücretin altında çalışmaya razılar. Ama yukarıdaki hödük gibi “ben çok para veririm ama imanını gevretirim” diyenlerin istedikleri türden değiller. Okudukları okullara, anladıkları işe göre meslek istiyorlar. Ücret az çok önemli değil. Yeter ki insan gibi muamele görsünler.

“Alışveriş merkezleri dolu, herkesin altında araba vaarrr…” diye höykürenler.. İnsanların kredilerle, biraz da sistemin cilvesiyle, damla damla biriktirerek aldıkları artık nerdeyse zorunlu birer ihtiyaç olan arabalara çemkiriyorlar. Yine ailelerin ayda yılda bir çocuklarının yüzü suyu hürmetine bir nebze olsun sosyalleşmek ve stres atmak için gittikleri alışveriş merkezlerinde yedikleri bir yemeği gözlerine sokuyorlar. Bu küçük mutlulukları bile gözlerine batıyor, buna bile hasetleniyorlar. E.. yukarıdaki aileler gibi öldürsünler o zaman kendilerini de hepimiz rahatlayalım. İstediğiniz bu mu?

Toplumsal bir travma yaşıyoruz hep beraber. Mutlu azınlığın derdi parmağındaki pırlantanın ufak oluşu, mutsuz azınlığın derdinin ekmeğinin bayat olması. Bazılarının ise artık son çareleri bu rezil hayata cinnet geçirerek hem kendilerinin hem de yüzüne bile bakmaya kıyamadıkları çocuklarının canına kıymak. Belki pek bi muhterem hocanın dediği gibi cehennemlikler ama öbür dünyadaki adalete bence daha çok güveniyorlar. Çünkü bu alemi zaten hep beraber cehennemin en dibi yapmışız onlara. Tüm dünya sizin olsun, tepe tepe kullanın. Siz hiç ölmeyeceksiniz ya…değil mi?

HAFTANIN HABERİ: Muhtaç bırakıp yardım etmek, planlanmış cinayettir. (Che Guevara)

SAYGILARIMLA