Seçimi kazanalar makamına, kaybedenler işine gücüne döndüğüne göre, artık bazı şeyleri konuşmak gerek.

Misal yıllar sonra bir Cumhurbaşkanı geldi Haymana’ya. “Niye geldi, hangi sebeple geldi, artıları ne oldu” bunları ucundan kıyısından yorumlamak gerek.

“Helal olsun adama bak kalktı geldi. Daha önce kimse tenezzül edipte gelmemişti” diyen de oldu.

“Geldi de sanki ne oldu. Dağ fare doğurdu. Haymana için ne söz verdi, ne vaatlerde bulundu? Sadece oy almak için geldi” diyen de.

Her iki görüşte olanda kendi penceresinden haklı. Geldi, gördü, konuştu ve gitti. Ağızlarda keçiboynuzu tadı bıraktı desem yeridir. Çünkü yıllardır yalvar yakar “ne olur gel, bari geçerken uğra” nidaları ayyuka çıkmıştı.

Artık bundan sonra o büyü sona erdi. İkinci defa gelmesi aynı heyecanı yaratmaz.

Bir defa gelmesi ne kadar heyecan yaratsa da bir o kadar da insanlar “Yeter artık gelsin de bir an önce gitsin” diyenlerin sayısı da bir hayli fazlaydı. Çünkü Haymana adeta felç oldu. Karşıdan karşıya geçmek için insanlar ilçeyi dört döndü. Her metrede bir polis, insanların gözünün içine bakıp “Aha sen suçlusun” manasında süzüyordu. İnsanlar da mahcup başını eğiyor, “Valla abi buranın en masumu benim” dercesine yüzünü kızartıyordu.

Tamam Cumhurbaşkanı elbette ülkenin en yüksek makamı, tamam ülkemiz her yönü ile stratejik öneme sahip ve lideri de o denli korunacak. Ama bu kadar da olmaz be kardeşim. Bir ilçe vatandaşı kendi memleketinde kendi seçtiği bir cumhurbaşkanını birkaç dakika görebilmek uğruna gavur eziyetine maruz bırakılmaz. Bakıyorsun dış ülke başkanları sokakta, halkıyla iç içe, kol kola, markette, parkta alışverişte. Yanlarında bir iki korumadan başka kimseleri yok. Onların da kendilerine göre güvenlik için sebepleri var ama bizim kadar paronayak değil. Halktan bu kadar izole bir devlet başkanı belki dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Yola kefeni ile çıktığını söyleyen bir başkanın halkı ile arasına yüksek ve aşılmaz duvarlar örülmesini görmesi lazım.

Peki yıllardır uğruna destanlar yazılıp yolu beklenen Cumhurbaşkanından Haymana ne aldı? 200 gramlık çayları saymazsak tek kelime ile hiçbir şey. “Bakın burası çok önemli çay dağıttı ya arkadaş” derseniz bir şey demem. Ama beklentiler ne kadar da yüksekti ki. Bir askeri birlik, havada kalmış cezaevinin tekrar getirilmesi, bir fakülte, organize sanayi, devasa bir termal tesis veya buna benzer sırf Erdoğan’ın söyleyipte gerçekleştirebileceği bir şey. Bari Binali Yıldırım başbakan olarak geldiğinde Caner bir telefon kaptıydı, bu defa o da yok.

Yok olmadı. Erdoğan zaten yapılanları saydı, millet bahçesi ve küçük birkaç şey söyledi ve bitirdi. “Hadi bir şeyler söyle artık” diye yutkunan ve ağzının içine bakan halk, mitingin sonunda gözüne far vurmuş tavşan gibi pıstı kaldı. Bu arada Haymanalı taşı kendi siyasilerimize attı. “Koskoca cumhurbaşkanı gelmiş, koltuğuna girip birkaç şey isteyemediler mi? Bu nasıl iş arkadaş” sokurdanmaları halkın içinde epey bir konuşulup yerel siyasetçilerimizin kulakları çınlatıldı.

“Kızılcahamam’ı kaybettiysek Haymana’yı kazandık” diyen Erdoğan, Haymana’ya bir şey kazandıracak mı bekleyip göreceğiz. Turgut bir dosya sunarak istedikleri şeyleri Cumhurbaşkanına söyledik dedi. Lakin Erdoğan halkı pek mutlu etmeden helikopterine bindi ve gitti. Bize de “Eee ne oldu şimdi?” diye sağda solda kuru bir dedikodusu ve birkaç adımlık yere gitmek için Haymana içinde barikatları geçip dört dönmek kaldı.

HAFTANIN HABERİ: Erkek tarafının kız tarafından gelen çeyiz sandığına itiraz etmesi üzerine dantel ve kaneviçeler yeniden sayılacak.

HAFTANIN SÖZÜ: Ekonomi kazığını 10 santim saplayanın, 5 santim geri çekmesi lütuf değildir.

SAYGILARIMLA