Çevre bilinci Türkiye’de artamaya devam ediyor.

Kimi duyarsız kişilerin çevre hassasiyeti hala bulunmasa da genel anlamda bir artış var.

Çevrenin korunması konusu gündeme geldiğinde Milli Parklar ve benzeri koruma alanları ile av ve yaban hayatı koruma sahaları; hem doğal ve kültürel değerlerin korunup yaşatılması-geliştirilmesi bakımından hayati öneme sahiptir.

 

ORMANLARA BAKIŞ AÇISI

 

Çevreye duyarlılığın artması, bir odun deposu gibi görülen ve sanki hiç bitmeyecekmiş gibi ‘vahşice’ katledilen ormanlara bakışı da değiştirdi.

Çünkü herkes anladı ki, ormanlar sadece odun deposu değil; odun dışı ürünler yanında toprağın korunması, su rejiminin düzenlenmesi, havanın temizlenmesi, yaban hayatının devamı, biyolojik çeşitliliğin korunması gibi ‘yükselen değerler” ile sadece bir insanın, bir ülkenin coğrafi sınırlarının içinde yer almasının ötesinde dünyanın ortak mirasıdır...

Bu anlayışın hakim olduğu ülkemizde, Milli parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, 3800 sayılı Orman Bakanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile ana hizmet birimi olarak 1991 yılında yeniden kuruldu.

 

GÖREV VE YETKİLERİ…

 

Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü’nün görevlerini şu şekilde özetlemek mümkün:

“2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiat koruma alanları ile orman içi dinlenme yerlerinin ayrılması, korunması, planlanması, düzenlenmesi, geliştirilmesi, tanıtılması, yönetilmesi ve işletilmesi ile ilgili işleri yürütmek...

Av ve yaban hayatının korunması, geliştirilmesi ve sürdürülebilir yönetimi için kara avcılığının düzenlenmesi, av kaynaklarının işletimse i ve kontrolü ile envanter, planlama, projelendirme, uygulama ve izlemeye ilişkin iş ve işlemleri yapmak ve yaptırmak, bu hizmetlerle ilgili tesisleri kurmak ve kurdurmak...”

 

22 YIL ÖNCEDEN BİR “ÖZET” VE...

 

A.Ü. Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Nilgül Karadeniz ve Araştırma Görevlisi Gül Güneş’in “Türk Koop EKİN” Dergisi’nde yayımlanan “Milli Parklar” konulu araştırmalarının girişindeki “özet”, hem konuya “bakış açısı” hem de “ne-nasıl” bakımından hatırlanmaya değer:

“Genel anlamıyla peyzaj, bir görünüş çerçevesi içine girebilen doğal ve kültürel varlıkların birlikte oluşturdukları bir kompozisyon olarak tanımlanırken; bugün, bu kavram hava, su ve toprak ile bunlara bağlı elemanların hiyerarşik ilişkiler düzeni içinde konumlandığı mekanları, küresel ölçekte kapsamaktadır.

Ülkesel olduğu kadar, küresel boyutta da miras alanları olarak değerlendirilen doğal ve kültürel kaynakların, “milli parklar” şeklinde yönetilmesi, doğal, kültürel çevrenin korunarak kullanılmasında en etkili yöntemlerden biri olarak benimsenmiştir.

Bununla birlikte, turizm, tarım, endüstriyel ve kentsel gelişimler, milli park kaynakları üzerinde büyük baskılar yaratmakta ve kaynak değerleri tahrip olmaktadır.

Bu nedenle milli parklar, bölgesel ve ulusal koruma stratejilerinin  temel bileşenlerinden biri olarak ekolojik planlama yaklaşımları çerçevesinde ele alınmalıdır.”