“Mini mini birler, çalışkan ikiler…” diye başlayan okul tekerlememiz ile pandemi kıskacında okullarımız açıldı.

Okullar açıldı açılmasına ama, eğitimde kara deliğe doğru sürüklenmemiz tam hız devam ediyor. Askerlikteki gibi “Eğitim zaiyatı”

Yıllardır belkide ağzımıza sakız ettiğimiz fişli “Ali ata bak”lı dönemler bugünlerden çok daha iyiymiş. O günlerde Ali sadece ata bakardı. Bugünün Ali’leri telefona, tablete, bilgisayara bakmasına rağmen resmen bakar kör olmuş. Fişlerden, hayattan umudu kesilmiş ve fişi çekilmiş bir eğitim nesli geliyor.

Hep derim; ne zaman köy okullarını kapatıp, taşımalı ucube bir eğitime geçtik işte o zaman tepetaklak oldu her şey. Köylere giden, orada kalan, hem öğrenciye, hem de o köye ışık olan öğretmenler bugünkü sistem ile o ışığa üfleyip gittiler. Her günümüz artık daha karanlık, daha karamsar.

Buyurun 300 civarı öğrencimiz üniversite sınavına girmiş, kazanan 28 öğrenci. Bu 28’in içinde dişe dokunur, ileride ekmek sahibi olma ihtimali birkaç öğrenci var. Gerisi üniversiteli işsizler ordusuna katılmaya hazır neferler. Daha şimdiden ana babaları siyasilerin kapısını aşındırmaya başlamışlardır muhtemelen; “Bizim bebeye iş lazım. Şu okulu okudu ama parası önemli değil. Ne iş olsa yapar emmisi” diye fellik fellik torpil aramaya.

Eğitime siyaset girdiğinden beri o saf, masum, Anadolu bebesi Ali, daha sümüklü bebeyken ve ilk hecesindeki ata bakarken, “o atı nasıl sucuk yapar piyasaya sürerim” derdinde.

“Efendim kitapları bedava yaptık” ile başlar söylemler. Ama forma para, servis para, çanta, kırtasiyesi, üstü başı, kaynak kitabı, dershanesi… bir çuval para. Dershane demişken, hani dershaneler kapanacaktı ve her okul aslanlar gibi birer dershaneye dönüşecekti? Ne oldu o iş? Haymana hariç her yerdeki dershaneye milyonlar akıtıyoruz. “E onlar dershane değil ki?” Ya ne “Etüt merkezi” Lannn… bırakkk..

“Pandemiden oldu tüm bunlar. Yoksa her şey güllik gülistanlıktı” diyorlar bir de. Kovit bile fakir hastalığı. Zengin bastırdı parayı özel dersle, özel hocayla işi kotardı. Fakirin bebesi köyünde internet bulsa, tablet bulmadı, her ikisini de bulsa, gün geldi elektrik bulamadı. Ama bunun adına yüzümüze baka baka “eğitimde fırsat eşitliği” dendi. Zengine OKSFORD, fakire zart zurt…

Şimdi okullarımıza kadrolu öğretmen bile bulamıyoruz. 12 Eylül İlkokuluna müdür gelmiyor, müdür.. 700 bin civarı atama bekleyen pedogoji, çocuk psikolojisi eğitimi almış öğretmenler varken 3 kuruşa ücretli öğretmen çalışıyor. Valla şaka değil At Bakıcılığı Bölümü mezunu ücretli öğretmen bizim çocuğumuza edebiyat, felsefe matematik dersi vermeye çalışacak. Fiş “Ali Ata Bak” tı, asıl at’a bakması gereken bizimkileri ata baktıracak. Dediğim gibi 3 kuruşa bir de. O’na bir kere yazık, bizim bebelere bin kere daha yazık. Temelden başlayan hata çatıda tam bir skandala dönüşüyor. Sonra “eğitim binası çöktü” Eğitimin binası değil, çadırı çökmüş. Hem de bir yellenmeyle.

Haydi okul tekerlememizi baştan yazalım; Mini mini birler, her şeyden habersiz ikiler, dünya yansa bilmeyen üçler, bahtsız dörtler, kadersiz beşler, öğretmensiz ortaokullular, saldım çayıra liseliler, diplomalı işsizliğin kalifiye adayı üniversiteliler…

HAFTANIN SÖZÜ: Yaşıyoruz yaşıyoruz olmuyor. Hayat mı orjinal değil, kaderimiz mi Çin malı anlayamadık.

HAFTANIN HABERİ: “Daha fazla göçmen istemiyoruz” diyenlere iktidardan yanıt geldi; “Memleketin ilerisinde daha yer var. Biraz daha şıkışırsak 5-10 milyon kişi daha sığar”