Bu yazıyı son güne bırakma, sınava son gece çalışma, yapılacak işlere bir sonraki pazartesi başlama… Her yaştan insana tanıdık gelecek bir konu: Erteleme.

Bu yazıyı son güne bırakma, sınava son gece çalışma, yapılacak işlere bir sonraki pazartesi başlama… Her yaştan insana tanıdık gelecek bir konu: Erteleme. Konu ile ilgili kitaplar, videolar hatta özlü sözlerin zenginliğine bakacak olursak insanlık yüzyıllardır süren gelişimi içerisinde erteleme alışkanlığına hala bir çözüm bulamamış.

Erteleme, bir hastalıktan çok vücudumuzun dış etkilere verdiği fizyolojik bir yanıttır. Her ne kadar bu duruma birçok kaynakta hastalık gözüyle bakılmış ve tedaviler sunulmuş olsa da ben bu yazıda bu durumu doğal bir şekilde ele alacağım ve tıpkı vücudumuzun diğer doğal fizyolojik süreçleri gibi bununla da nasıl yaşayacağımız üzerinde duracağım.

Erteleme, belirli bir süre sonunda tamamlanması gereken bir görevi yapmaktan kaçınmadır. ​Olumsuz sonuçlar doğurabileceğini bilmesine rağmen kişinin bir işi başlamama ya da tamamlamama süreçlerini kasıtlı olarak yapması olarak açıklanabilir.​ Burada önemli bir ayrım yapmakta fayda var. Erteleme, tembellik ile aynı şekilde değerlendirilmemelidir. Tembellikte kişi yapacağı iş konusunda ve sonuçları karşısında duyarsızdır. Erteleme davranışında ise kişi hem iş konusunda hem de yapmadığı zaman başına gelecekler konusunda tedirgin olsa da kendini engelleyen görünmez ipler ile bağlıdır.

Erteleme Türleri Nelerdir?

  • Yapmak istemediğimiz ama yapmak zorunda olduğumuz işler
  • Yapmak ile ilgili bir sıkıntı duymayacağımız ama ufak tefek ve zaman alıcı işler
  •  Kişisel hedeflerimiz ile ilgili ortaya çıkan işler

Açıklamaya, en sık karşılaştığımız ve bize bazen sadece zaman kaybı, bazen de kaçış olarak görünen ikici seçenekten başlayalım. Ufak tefek şeyler, bu bazen telefonun ya da bilgisayarın hafızasındaki gereksiz şeyleri boşaltmak, bazen de bulaşık makinesini ya da çamaşır makinesini boşaltmak olabilir. Aslında bedenen ya da ruhen size bir yük olmasa da o anda yapmanız gereken başka bir şey olduğuna beyniniz sizi ikna eder. Ancak söz konusu önemli bir konu; bitirilmesi gereken bir ödev, yazılması gereken bir tez, çevrilmesi gereken bir makale ise işte o zaman bu işler kurtarıcınız haline gelir.

Bu durum da bizi ikinci sıklıkla karşılaştığımız ve aslında hayatımızı daha fazla etkileyen ilk gruba getiriyor: Yapmak istemediğimiz ama yapmak zorunda olduğumuz şeyler. Burada dikkat edilmesi gereken yapmak istemediğimiz şeyler değil. O şeyi neden yapmak istemediğimiz kısmıdır. Burada konu gerçekten yapmak istemediğimiz şeylerin yanı sıra, yapmak istediğimiz ancak başarısızlık, yetersizlik, ayıplanma gibi korkular nedeniyle yapmaktan çekindiğimiz şeyleri de kapsamaktadır. İnsan beyni doğal olarak tehlike olarak gördüğü şeyden sakınır ancak bunun kendi düşüncelerinden kaynaklandığını bilmediği için etkili bir çözüm üretme yoluna gitmez ve çaresizlik yaşayarak, korkularını kriz boyutlarına taşıyabilir.​ Ta ki teslim tarihi gelene kadar. O zaman vücut hafızasındaki korkuyu hatırlar; donakalma, kararsızlık, çarpıntı gibi fizyolojik etkiler ortaya çıkar. ​ Normalde bizi  koruması gereken bu mekanizma, plan yapma yetimizi elimizden alarak bizi kronik bir erteleme sürecine doğru iter. Artan stres kişide anksiyeteye sebep olur.

Son olarak kişisel hedeflerimiz ile ortaya çıkan işler var. Burada asıl sorun belli bir başlangıç ya da bitiş tarihi olmadığı için yabancı bir dil öğrenme, bir enstrüman çalmaya başlama ya da dans kursuna gitme hayali, hep hayal olarak kalmaya devam ediyor. Beyin uzun vadeli düşünme yetisinden fakir olduğu için sürekli ertelediğimiz hayaller, aslında diğer iki gruptan daha fazla hasar veriyor bizlere.

Peki bu durum ile nasıl başa çıkacağız?