Her yıl televizyonlarda üniversite sınavlarına dakikalarla geç kalan ve sınava alınmayan öğrencilerin gözyaşları arasındaki yürek burkan dramlarını izlersiniz.

Geçtiğimiz günlerde kızım Polatlı’da üniversite sınavına girdi. Onlar sınav için okula girmişken yine bir kızımız 1 dakika ile sınava giremedi. Elbette 1 yılın, hatta yılların emeği o 1 dakikaya yenildi ve öğrencimiz gözyaşları içerisinde boynu bükük evine gitmek zorunda kaldı.

Öncelikle bu sınavların neden Haymana’da yapılmadığına gelelim. Haymana’dan yaklaşık 250’yi aşkın öğrenci bu sınavlar için Polatlı, Gölbaşı ve Ankara’ya gitmek zorunda kaldı. Neden?

Bu çocuklar “Yol hali ne olur ne olmaz” diye sabahın köründe Haymana’dan onlarca araçla yola düştüler. Hem maddi hem de manevi bir külfet. Haymana’dan yüzlerce öğrenciyi sağa sola savuracağınıza Haymana dışından 20 öğretmen getirip sınavı burada yapmak daha kolay değil mi? Sadece üniversite değil, neredeyse tüm sınavlar böyle. Haymana’nın işlevsizliği, itibarsızlığı ve önemsizliğini gözümüze sokarcasına çocuklar oraya buraya atılıyor. Daha çocuk yaşlarda kafalarına “Garip Haymana” imajı giriyor ve ölene kadar çıkmıyor. Sayın yetkililer, eğitimciler, önce bu konuya bir eğilin, size zahmet olacak ya.. “Efendim Haymana küçük ya ondan böyle oluyor. Hem bizim gibi her tarafta böyle”yi sakın demeyin. Taviz vere vere bu hale düştük.

Gelelim işin diğer boyutuna. Sınava 1 dakika geç kalıp giremeyen öğrenci mi, yoksa 3-5 saatlik bir sınava tüm hayatını endeksleyen sistemin kurbanları mı daha şanslı?

Eyy.. sınava giren öğrenciler; moralinizi bozmayayım ama bu sınavı kazanıp üniversiteli olsanız dahi yukarıdakilerin gözünde pek bir ehemmiyetiniz yok. İleride ortaokul veya liseli değil de üniversiteli işsizler kervanının ön sıralarında yeriniz, bilesiniz.

Eğer Türkiye’nin kalbur üstü 5-10 üniversitesine veya aynı şekilde geçerli 5-10 bölümüne, artı oradaki eğitimde çok başarılı öğrenciler arasına giremezseniz.. Biraz ağır olacak ama bir “hiçsiniz”. Elinizde kuşe kağıttan bir diploma ile kapı kapı iş arayacaksınız. Tabii iyi bir “dayınız” varsa o zaman başka. İş sizin ayağınıza gelir. Hatta 3-5 yerden bile maaş alabilirsiniz!.. Çünkü liyakat öleli uzun yıllar oldu. Adaletin helvası çoktan kavrulup, hakkın hukukun defteri dürüleli epey bir zaman geçti.

Bir demiyorum bak, birkaç üniversite o da en hatırlılarından bitirerek asgari ücretli bir işe girebilirseniz.. öpün başınıza koyun. Çünkü ona bile onlarca el etek öpüp, bin bir türlü taklalar atmanız gerekecek.

Ortalık işsiz mühendisten, öğretmenden, işletmeciden, ekonomistten geçilmiyor. Ve her yıl kuluçka makinesinden çıkar gibi yüzbinlercesi elinde bir kıytırık diploma ile “Ne iş olsa yaparım” nakaratını tekrar edip duruyor.

Şimdi söyleyin bakalım binbir umutla sınava giren, binlerce para ve emek döküp üniversiteli olan, ama filmin sonunda yine işsiz kalan mı şanslı, yoksa o 1 dakika ile sınavı kaçıran mı?... “Oku baban gibi.. eşek olma” ya da “Oku..baban gibi eşek olma..” farkını da siz farkedin işte. Eşeklik’te göreceli bir kavram neticede...

HAFTANIN SÖZÜ: "Herkes biliyor geminin su aldığını, herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini. Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu." (Leonard Cohen)