Bundan yaklaşık 10 ay önce bir mitingde “Ayasofya açılsın” sloganlarına karşı Cumhurbaşkanı “Önce yanı başındaki Sultan Ahmet Camisini doldurun. Bu gibi oyunlara gelmeyin. Bunların hepsi tezgah” demişti.

Görünen o ki hepimiz bir yıl sonra tezgaha geldik ve Ayasofya Camii olarak açıldı. Oysa Ayasofya’da uzun süredir ayrılan bölümde namaz kınlıyordu. Yani zincirlerini kırmışlığı falan yok.

Neyse açıldı da yıllardır süren bir polemikte böylece sona erdi. İslam dünyasına hayırlı uğurlu olsun.

Ancak bu açılmadan sonra sosyal medyada coşan ve profil resimlerini Ayasofya olarak değiştiren birçok insan gördüm. Valla samimi ve gerçekten dindar olan saf duygularla olaydan memnun olanlara bir şey demiyorum. Ama bazıları var ki görende Uhud Savaşında cenk etmiş, örümcek kaplı mağarada peygamberle saklanmış, alnı secdelere kapanmaktan nasır bağlamış zanneder.

Tekrar söylüyorum; uhrevi hislerle duygusallığa kapılanları bir kenara ayırıyorum. Ama birisini gördüm ki, değil vakit Cuma Namazına bile gitmez. Caminin önünden geçmez, soranlara “İmamla aram açık” diye soğuk espriler bile yapar. Ama yapıştırmış Ayasofya resmini, altın da “Camimize kavuştuk elhamdülillah yazmış”

Bir başkası İstanbul’da pavyonlarda sabahlayıp feneri söndürdükten sonra “Buraya kadar gelmişken Ayasofya’nın bahçesinde fotoğraf çektirmemek olmaz” demiş. O resmide bugün ortaya çıkarmış ve “Bilmem kaç yıllık özlemimize kavuştuk” yazmış.

Taa çocukluktan tanıdığım salaklıkta dereceye girecek kadar andavallı ama hasbelkader memur olmuş birisi de şak diye koymuş Ayasofya fotoğrafını. Memur olmak için yalamadığı çanak, öpmedik el bırakmayarak alın teri döktüğü için “Lan paylaşayım şu resmide sakata gelmeyelim” diye ufaktan iktidara el sallamış.

Yine çok iyi tanıdığım bir yönetici var. Bana kalsa değil yönetici 3 tane koyun güttürmeyeceğim mübarek zat’ta hemen resim ve akabinde edebiyata başlamış; “Şükür Ayasofya’ma kavuşturana” mealinde. Yukarıdaki Allah’tan korkmaktan ziyade alttaki koltuktan olmaktan tırsmış, besbelli.

Herkesin iyi tanıdığı, orasını burasını cesurca açan artistler, tacizden hatta tecavüzden mahkemelik olmuşlar, dolandırıcılıktan, rüşvetten deşifre olmuşla ar damarı çatlamışlarda bu rüzgardan faydalanmazlar mı? Hem de ayetlerle, hadislerle süslemişler resimlerini.

“Rızkı veren Allah’tır” deyip dolu dolu konuşan, ama kula kulluk etmede bir sakınca görmeyenleri de unutmuyorum bak.

Neticede önümüze temcit pilavı gibi zırt pırt gelen Ayasofya Müzesi bundan böyle cami oldu. Hayırlı uğurlu olsun, vatana millete. Ama din tacirleri ve dünyevi arzularını din sosuna bandıranlara da yeni bir gün doğdu işte.

İstanbul’u fetheden Fatih bugünleri ve bu şaklabanları iyiki görmedi. Görseydi önce mezarında ters döner, bir mucize olupta dirilse ilk işi bunları boğdurtmak olurdu, ibreti alem için. Ve derdi ki; “Bana dokunmayan bin yaşasın diyerek yaşattığınız yılanların, bir sonraki hedefi siz olursunuz”..

HAFTANIN SÖZÜ: Köpeklerin en büyük korkusu, sahipleri öldüğünde aç kalma korkusudur...