Birkaç gün önce ofiste işlerimi erken toparlayıp, eve biraz erken dönmeyi planlarken; bir arkadaşımın telefonuma gönderdiği mesajı aldım. Mukadder’ciğim diye başlayan cümlesini telefon rehberimdeki , birçok kişiyi sildim ,tüm sosyal medyalarımı kapattım ;biliyorum sende şu an çok yoğunsun ,ama beni merak edeceğini bildiğim için sana haber vermek istedim diyerek bitirmişti.

Tabi durur muyum hemen aradım. Hattın diğer ucunda son derece üzgün, keyifsiz, bitkin bir ses tonuyla karşıladı beni. Artık herşeyden çok yorulduğunu, hayatın anlamsız olduğunu düşündüğünü söylüyordu. Bu durumda mutlaka arkadaşımın yanında olmalıyım diye düşündüm ve geliyorum dedim..

Beni karşıladığında önce uzun uzun sarıldık. Sonrasında bir ağlama faslı ve sessizliğin ardından…. Anlatmaya başladı yaşadıklarını ve hissettiklerini. Evet ne yazık ki çok kırılmış, hırpalanmış ve yorulmuştu. Saatlerce konuştuk. Uzun uzun anlatıyor ama; anlattıkça yavaş yavaş hafifliyor ve ses tonu düzeliyordu. Sonra bana teşekkür ederek, kendisine çok iyi geldiğimi, böylesine bir durumda aranabilecekler listesinin en başında olduğumu ve kendini yanıltmadığım için ‘‘ne kadar şanslı olduğunu’ ’söyledi defaatle. Bu cümleleri kurarken gözbebeklerinde ve yüzünde artık bir gülümseme ifadesi vardı nihayet.

Evet o an anladım ki; dünyanın en iyileştiren mucize duygusuydu birisine iyi gelmek.

En çok ihtiyaç duyduğun anda, kalbin acıdığında, kanatların kırılmış hissettiğinde; seni sarıp sarmalayacak, derdine derdine derman olamasa da kalbinin kırılmış yerlerine ilaç olacak, yeniden nefes alıncaya kadar sığınabileceğin bir liman olacak, elini tutup, yanında durabilecek; bir dost ya da birkaç dost varsa hayatımızda sımsıkı yapışalım gitmesin, gitmesinler…

Birisine iyi gelmek, ya da o birisinin sana iyi gelmesi; verilebilecek en kıymetli hediyedir.

Mukadder ben; hepimizin kalbimizde ‘‘iyileştiren mucize duygusunu’’ taşıdığımıza yürekten inanın…