Ölümsüzlük, özellikle bu dünyadaki yaşamında madde ve manevi en üst yaşam standartlarına erişmiş; firavun, kral ve benzeri kişilerin yüzyıllar boyunca peşinde koştuğu bir ütopya!

Ölümsüzlük, özellikle bu dünyadaki yaşamında madde ve manevi en üst yaşam standartlarına erişmiş; firavun, kral ve benzeri kişilerin yüzyıllar boyunca peşinde koştuğu bir ütopya! Bu arayış hala da devam ediyor. Peki başaran var mı?

Bu konuda önerim öncelikle “sağlıklı yaşama öğütleri” ile dünyada farklı dillere tercüme edilerek milyonlar satan kitapların yazarlarının trajikomik öykülerine şöyle bir bakalım. Davis, Pritikin, McCay, Montignac, Fixx… bunlardan hiçbiri 70 yaşını geçememiş. Benzeri durum ülkemizde de görülüyor. Ülkemizdeki örnek olarak  “Taş Devri Diyeti” ile rahmetli Prof. Aydın anılabilir. Bilindiği gibi günümüz koşullarında 70 yaş grubu artık genç-orta yaş sınırı olarak kabul ediliyor. Peki bu sonuçtan nereye varmalıyız? Bu sonuç, söz konusu kişilerin önerilerinin geçersiz olduğunu mu gösteriyor?

Aslında bu sorunun tek bir cevabı yok. Bazı başlıklar altında incelenmesi gereken ayrı konular mevcut. İsterim ki bunlara bir bakalım:

* Bu “sağlıklı yaşam guruları” acaba kendi önerilerini ne derecede kendi yaşamlarına uyguladılar? Bu konuda bazı atasözlerimizde de sıkça belirtildiği gibi söylemek ve yapmak farklı şeyler: “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş”, “Doktorun dediğini yap, yaptığını yapma” vs.

Bilimsel gelişmeler her geçen gün farklı bulgular ile şimdiye kadar bildiklerimizin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla söz konusu kişiler bu yeni bilimsel bulguları kendi yaşamlarına uygulayacak zamanı yeterince bulamadıklarından kendi önerilerinin yararlarını görememiş olabilirler mi?  Hiç olmazsa bu süreçte, bilimsel bulguları yorumlayarak başkalarının yararlanmasını sağladılar.

* Bireysel farklılıklar temel noktalardan birisi. İnsanlar makine değil ki elektrikle, mazotla çalışan; nükleer enerji kullanan gibi birkaç sınıfta kategorize edilebilsin. Her insan kalıtsal mirasının ötesinde; çevresel etkenler, yaşam tarzı, beslenme şekli gibi etkenlere bağlı olarak sürekli değişime uğrar. Bu nedenle söz konusu kitaplarda yer alan genel önerilerin herkes için olumlu sonuçlar vermesini beklemek gerçekçi olamaz. Yani yapılan önerilerin herkese iyi gelmesini beklemek ölümsüzlük arayışı kadar ütopiktir.

Mesela, sigaranın ne kadar zararlı olduğu bilinen bir gerçek ama sigara içmediği halde erken yaşta kanserden ya da kalp krizine bağlı olarak yaşamını yitirenler de var; sigara içtiği, yaşam tarzına dikkat etmediği halde 90 yaşını deviren de. Bu sigaranın zararlı olduğu gerçeğini değiştirmez.

Aynı durum, sıklıkla şahit olduğumuz zayıflama önerileri için de geçerlidir. Falanca manken/popüler kişi bu diyetle 30 kilo vermiş; falanca tropik meyve veya falanca çay zayıflatıyormuş… Peki bunlara başvuran herkes zayıfladı mı? Tabii ki hayır! Çünkü herkesin metabolizması farklı!  

* Yanlış yorumlar: Hiç şüphesiz bu kişilerin duruma, yanlış ya da sınırlı bakış açısı da söz konusu olabilir. Mesela Jim Fixx, sağlıklı yaşam için zayıflamak, aktif bir yaşam sürmek ve koşmak gerektiğini savunuyormuş, 1984 yılında 52 yaşında ölmüş. Aslında koşu sırasında vücut zorlandığından vücuda giren fazla oksijeni yeterince hızla metabolize edemez ve oluşan serbest radikaller hücre hasarına yol açabilir. Son dönemde yapılan araştırmalar da zaten, uzun yaşamayı başaran kişilerin yaşam tarzlarının zorlayıcı aktivitelerden kaçınılması gerektiğini gösterdiğini ortaya koyuyor.

Ayrıca süper (saçma sapan) önerilerde bulunan bizim yerli uzmanlarımız da var. Henüz başka dillere çevrilerek diğer milletlerin de yararına sunulmadı ama ülke içinde kitapları çok satıyor. Meyve yemeyin, kuyruk yağı yiyin, bal zehirdir ve saire…

Başka dillere çevrilmemesinin nedeni bizim bencilliğimiz mi acaba? Başka ülke insanları çok yaşasın istemiyor olabilir miyiz?