Geçtiğimiz haftalarda CHP ile ilgili eleştiri yapmış ve oldukça da ses getirmiştim. En azından CHP Haymana teşkilatı kendisini sorgulamak zorunda hissetti. Aldıkları veya alacakları kararlar bundan sonra kendi bilecekleri iş. Ben kendi perspektifimden mevcut durumu yorumladım.

AKP ile ilgili olan yazılarımı zaten bilen biliyor. Tanıyanlar fikrimi ve zikrimi bilir. Siyasi görüşümü ve ideolojimi az çok beyan edenlerdenim. Ama mümkün mertebe kendi duygularımı bir kenara atarak gerçekleri ve en objektif tarafından yazmaya gayret ediyorum. Doğrusunu, eğrisini yine okur bilir.

Uzun yıllar MHP çatısı altında bulundum. Daha doğrusu MHP’nin gençlik yapılanması Ülkü Ocaklarında. Üniversite yıllarımda Ülkü Ocakları teşkilatının üniversite kampus reisliği, yani öğrenci liderliği yaptım. Sosyal medyada ve gerçek yaşamda bana “REİS” denilmesi de bundan.

Ancak özellikle son dönemlerde MHP’nin kendi dinamiklerinden, hem de hızla koptuğunu üzülerek gördüm. MHP muhalefette de olsa, baraj altında da kalsa bir özgül ağırlığı her zaman, hem de üst düzey olan bir partidir. Seversiniz, sevmezsiniz, desteklersiniz, karşı çıkarsınız o ayrı konu. Ama gerçekler budur.

Ama bir partinin bir başka partinin yörüngesine bu kadar, hem de milim sapmadan girmesi ne kadar doğru? Özellikle aslında kan uyuşmazlığı belkide en fazla olan MHP ve AKP’nin yan yana gelmesi kafaları karıştıran bir durum. Bırakın meydanlarda söylenenleri, bırakın “Aslında düşüncelerimiz aynı” laflarını. AKP hiçbir zaman MHP çizgisinde olmadı, olamaz. Ancak görüyorum ki o çizgiye çekilen parti MHP olmuş..

Konu oldukça uzundur ve günlerce, sayfalarca tartışılabilir. Yılbaşında Haymana Ülkü Ocakları Başkanı Mikail Benli’yi yaptığı çalışmalardan dolayı övmüş, siyasetten ziyade sosyal ve kültürel anlamda çalışmalarını takdir etmiştim, hem de yürekten.

Ancak yeri geldiğinde de elbette eleştireceğim. Doğu Türkistan da bir insanlık dramı yaşanıyor. Oradaki soykırım ve zulüm gören kişiler hem soydaşımız, hem din kardeşimiz. Geçtim her ikisini de orada bir insanlık suçu işleniyor. Hem de tüm dünyanın gözleri önünde. Ülkeme 4 milyon Suriyeli ellerini kollarını sallayarak girerken, 11 Uygur Türk’ü “pasaportlarında sorun var” bahanesiyle memlekete alınmıyor. Suriyeliler memlekette her türlü devlet imkanından yararlanarak, hem de soytarılık yaparak günlerini gün ederken, bir avuç Uygur Türk’ü uzaylı muamelesi görüyor.

Mikail Başkan’a “Doğu Türkistan için bir basın açıklaması yapın. Oradaki soydaşlarımıza sahip çıktığınızı gösterin. Hatta basın açıklamanızı bizzat ben yazayım, ittifak ile ilgili hassasiyetinize teğet geçen cümleler yazayım” dedim. Mikail “Tamam abi” dedikten birkaç saat sonra “Abi Genel Merkez yapmayın, AKP istemiyormuş” dedi.

İşte anlatmak istediklerim tam da bu. Sen bir soydaşına sahip çıktığını belirten bir açıklama yapmak için bile izin isteyip, ret ediliyorsan burası MHP için sözün bittiği yerdir. Çünkü zamanında Myanmar, Arakan, Filistin için bangır bangır açıklamalar hem de en üst perdeden yapılırken kimse kimseden izin alma gereği duymuyordu.

Filistin de kardeşimiz, Arakan da canımız, ama ya Doğu Türkistan? Onlar başka dünyanın başka insanları mı? Onlar da Türk, onlarda Müslüman. Aradaki fark ne? Aynı şekilde Kırım da eskiden yaşanan soykırımın yıldönümlerinde iki kelam neden edilmez? Sadece içinde Türk kelimesi geçtiği için olabilir mi? Burada yaptığım ucuz bir ırkçılık veya milliyetçilik değil. Aradaki kan uyuşmazlığına dikkat çekmek. İki parti arasında çok belli bir nüans, fikir ve anlayış farkı var. Ama “devlet bekası” diye geçiştiriliyor. Devletin bekasına herkes saygı duyar, ama “hangi Devlet?” Diye de sormadan edemiyor insan.

HAFTANIN HABERİ: Babasının cenazesini yıkayan imama 50 TL veren O.Y (62) İmamın parayı beğenmemesi üzerine “la yukarda koskoca TIR’ı 30 TL’ye yıkıyorlar” dedi.

HAFTANIN SÖZÜ: Sultan Süleyman’a kalmayan dünya, bu gidişle Ajda Pekkan’a kalacak gibi :)

SAYGILARIMLA