Gazze’den Erzincan’a güzel ülkemizin içi/dışı acı haberlerle çevriliyken sevgiden, sevgiliden, sevdadan söz etmek ne kadar doğrudur hatta ahlakidir bilemem ama emperyal alçakların ticari kaygılarla dayattığı bu ‘gün’, bize dair, hatta insana dair bazı şeylerin hatırlanması, hatırlatılması adına önemlidir diye düşünür, düne giderek bugüne gelirim! Herkes gibi benim de dünüm önemli…

Gazze’den Erzincan’a güzel ülkemizin içi/dışı acı haberlerle çevriliyken sevgiden, sevgiliden, sevdadan söz etmek ne kadar doğrudur hatta ahlakidir bilemem ama emperyal alçakların ticari kaygılarla dayattığı bu ‘gün’, bize dair, hatta insana dair bazı şeylerin hatırlanması, hatırlatılması adına önemlidir diye düşünür, düne giderek bugüne gelirim! Herkes gibi benim de dünüm önemli…

***

Aşk, sevgi, sevgili ve sair duygular, düşünceler, kelimeler, ifadeler sizin gibi beni de sarsar. Bu yüzden ‘Seyirbaz’ kitabımın önemi ayrıdır ve ilk yazıdaki ilk dörtlük şudur:

Aşkın gözü kör ya; mil mi çekilmiş
Bilinmez hallerin kara bahtıdır
Aşk aslında gönül gönül ekilmiş
Menekşe, sümbüllü nara tahtıdır

***

Kitaba göz atınca, utana / sıkıla vardığım Politika Kasabasının Millet Bahçesinde bir sevgi, sevda narası atayım dedim! Ayakta karşıladılar! Meğer ne de açmışız sevgiye, sevgiliye…

***

Bahçedeki değerli bir dost; “İnan sana değil kastım / Cahille sohbeti kestim” deyince, ne diyeceğimi şaşırdım! Tamam, diyenin derdi başkaydı amma ben suskunken Aşık Veysel cevap verdi:

Şu geniş dünyaya sığmayan gönül / Şimdi bir odaya kapandı kaldı.

***

Koca Veysel’in sesi cesaret verdi. Sevdiğim duysun diye bağırdım:

Ne var ise sende bende / Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende / Sen toksun da ben aç mıyım

***

Ozanların sevgisi de sevgilisi de başka oluyor!

Dolaşır Mahzuni sevda çölünde / Koyma beni hal bilmezin elinde
Yusuflar köyünde Maraş elinde / Emanetin bende kaldı beri gel
Beri gel, Fatmam beri gel / Canım beri gel

Dizeleri sadece ozanı ilgilendirir sanmayın! Senin benim gibi birilerine beddua eder!

“Erim erim eriyesin / Sürüm sürüm sürünesin”

***

Aşık Mahzuni Şerif, “Dokunma keyfine yalan dünyanın” derken; bilir ki; dünya; “İpini eline dolamış gider”!

***

Aşık Veysel’in çırpınıp içinde döndüğü deniz, ürüzgarından dalgalanıp coşarken, “Mevce gelip cuş eyleyen aşkımız”ı düşündüm…

Tamam, tamam; “Derya coşar inci saçar kenara” amma dünya gerçekleri başkadır:

Derd ile mihnete dalmayan aşık / Ne yemiş ne doymuş eli bulaşık
Kınaman Veysel’i fikri dolaşık / Ayrılmış yarından yar diyarından

***

Ozanlarla hasbihal yer bitirir insanı! O hallerin içine düştüm ve “Beni benden alıp getiren: Kadın”ı hatırladım… Bilirsiniz, ozanlar, türküler kadını ‘derdi güzel’ olarak görür. Bu yüzden;
Evlerine vara gele yol ettim
Derdi güzel yol ettim / Ben ölürüm yol ettim

Derler…
Çünkü yüreğini yere serip yare çul etmiştir… Siz istediğiniz kadar, “Yok canım, o kadar da olmaz ki” deyin! Anlamazsınız! Çünkü;

Hasretin bağrımı deldi neyleyim
Derdi güzel neyleyim / Ben ölürüm neyleyim

Diyenlerden değilsinizdir…

***

Zahide’yi tanır mısınız? Ben Tanımam! Büyük Ozan Neşet Ertaş tanır ve tanıtır:

Hezeli de deli gönül hezeli  / Çiçekdağı da döktü m'ola gazeli
Dolaştım alemi gurbet gezeli  / Bulamadım Zahide’mden güzeli

***

Size ters mi geldi? Ozana bir hazinedir bu hal ve gidiş. Zahide’ye der ki;

Zahide kurbanım hep bende kusur
Nemize yetmiyo el kadar hasır

***

Son söz benden olsun…  Bunca sazın / sözün arasına kendimi de katayım izninizle:

Hırkalı kadını baş tacı ettin
Yorulmadın güzel peşinden gittin
Sevda arar iken kendinde yittin
Seni sana yine kadın getirdi

***

Dünden bugüne gelmek kolay olmadı amma mukadderattan kaçmak, kaçınmak mümkün değil…