En ünlü ve fenomen mafya dizisi Kurtlar Vadisi dizisini ve en önemli hayali karakteri Süleyman Çakır’ı hemen hepiniz bilirsiniz. Dizide İstanbul’un en büyük mafyası Süleyman Çakır öldürülür. Dizide ölen Süleyman için yurdum insanı tarafından ülkenin dört bir yanında gıyabında cenaze namazları kılınmış, akabinde mevlütler okutulmuştu. Ve bunların çoğu camilerde ve de bizzat imamlar tarafından yapılmıştı. Kimse “Süleyman Çakır bir dizi karakteridir, yıldızı parlatılmasına rağmen o bir suç örgütü lideri ve mafyadır” demedi.

Sinan Ateş’i de eminim bilirsiniz. Ya da son günlerde duydunuz. Sinan Ateş eski Ülkü Ocakları Başkanlığını yapmıştı. Ateş bir akademisyen, bir baba ve kanlı canlı bir insandı. Hayali dizi karakteri falan da değildi yani. Adi bir cinayette katledildi.

Sinan Ateş için Manisa Turgutlu’da bir grup vatandaş bir camide mevlüt okutmak istedi. Ama ilçe müftüsü “Olay adli ve soruşturma aşamasındadır. Ayrıca merhumun ilçemizde kan bağı bulunan bir akrabasının olmaması dolayısıyla halihazır süreçte ilçemizde müftülüğümüz bünyesinde herhangi bir camide program yapılması tarafımızca uygun bulunmamıştır." dedi.

Bahaneye bak. Olayı soruşturma aşaması olması mevlüt okutmaya neden engeldir? Ya da hayali bir kişi olan Süleyman Çakır’ın ülkenin dört bir yanında hangi yerlerde akrabası eşi dostu vardı da cenaze namazı kılındı, mevlüt okutuldu?

Camiler Allah’ın evi değil mi? O zaman o eve kimin girip çıkacağına kul neden maydonoz olur ki? Ateş’in soruşturma aşaması ölümü ile ahir hayata kalmadı mı? O zaman bırakında o soruştumayı da ahir zatları yapsın. Sen mevlidini oku geç. Süleyman Çakır kadar da mı itibarı yok Sinan Ateş’in.

Görevini layıkı ile yapan din görevlilerimiz elbette baş tacı. Lakin hangi parti ya da hangi siyasi olursa olsun “kışlaya, okula ve camilere siyaset girmesin”derken oraları menbağı yapanlara ne diyeceğiz peki?

Allah’tan korkması gerekenler kuldan, birilerinden korkup çekiniyorsa ve bunu yine Allah’ın evini, ismini, referansını alet ederek meydan veriyorsa bunun suçlusu kim?

Zamanında Ülkü Ocakları’nın tedrisatından geçmiş birisiyim. Eski Başkanlardan Azmi Karamahmutoğlu ve Mustafa Hakan Ünser ile çalıştım. Kargaşa, kaos ve yerine göre vefasızlıklarda oldu. Ama bugünkü kadarını ne gördüm ne de duydum.

O günlerde olaydı, ve bir film karakteri kadar eski bir Ocak Başkanına bu muamele yapılaydı yer yerinden oynardı.

Süleyman Çakır kadar evladına değer verilmeyen bir camiada hala “Ocaklıyız”demek zul geliyor, kabullenemiyorum.

Gün gelecek o müftü hiç hatırlanmayacak bile. Ama Sinan Ateş asla unutulmayacak. O müftünün ismi bile kimsenin umurunda olmayacak, lakin bu davranışı da tarihin bir yerlerinde hep duracak.

Bir tarafta Kurtlar Vadisi, diğer tarafta tırtlar vadisi ve akıllarda hep kula kulluk edenlerin hikayesi olacak. Nasıl Kur’an’a İsveç’te yapılan saygısızlık yüksek perdeden gündeme oturuyorsa, aslında yine Kur’an’ın ışığında camilerin kimsenin tekelinde olamayacağı, dinin ve camilerin de kimsenin maşası olarak kullanılamacağı bangır bangır bağırılmalı. Kimin evini kime karşı perdeliyorsunuz? Ve bunu yaparken de “Rızkımı veren hüda’dır, kula minnet eylemem”edebiyatı parçalıyorsunuz.

“Biz mafya ile yan yana olmadık” demekle olmuyor bu işler. Hayali bir mafyaya bile Allah’ın evinde yıllarca methiyeler düzülürken, evladına iki kelam “rahmet” dileyemenelerin adıdır asıl ZİLLET....