Bir nesil Kemal Sunal’ın “Aga bizle eyleniy” repliği ile büyüdü. Ama geçmişten geleceğe tüm nesil “Doğa ile eğlenilmez”i tanıyacak, bilecek ya da öğrenecek, başka şansı yok.

Kimisi “bu bir oyun ve kimyasal saldırı” dedi. Kimisi “yarasa yediler zıkkım yiyesiceler. Yarasa biz de yerdik” dedi, birkaç Çinli’ye attı topu. Kimisi de “Tüm devletlerin kabul ettiği bir anlaşma bu. Devletin sırtında çok büyük bir kambur olan emeklilerin bir şekilde yok edilmesi” diye cevher yumurtladı. Bazıları da “İnsanların sokaklardan çekilip evde iş hayatını idame ettirmesinin fragmanı. Eğer tutarsa bundan sonra dünyada işler bu şekilde yürüyecek” diye başka bir feveranda bulundu.

Bende diyorum ki doğa ile yapacağınız her savaşta kazanan hep doğadır.

Bakın depremde en büyük katiliniz olan evleriniz, şimdi tek sığınağınız. Depremde evde kalırsanız ölüyorsunuz, şimdi evinizden çıkarsanız. “Japonlara bak, en şiddetli depremde burunları bile kanamıyor” diyebilirsiniz. Bugüne kadar en büyük 8 küsürlerde depremler olmuş. Ama 10 ve üzerinde olmayacağının garantisini kim verebilir? 10 şiddetinde bir depremde insan yapısı herşey yerle bir olacak. O zaman ben görürüm Japonları. Tüm müteahhitleri eğer depremde ölmezlerse, harakiri den ölür. Onun için doğa gün gelir depremin feriştahını yapar ve hepimiz apışıp kalırız.

Yani tabiat bir şekilde kendine yapılanı unutmaz ve intikamını alır. Bu virüse yine ABD’nin Çin’lilerin veya hep sakız gibi çiğnenen “İsrail’in oyunu” demekten ziyade doğanın bir refleksi diyelim. İmam-mevta ilişkisi. Ölüyü çok kurcalarsan ya yellenir, ya salar içinde ne varsa. Doğa’yı da böyle hor, hakir ve kendi çıkarların için tepe tepe kullanmaya kalktığında gün gelir seni tepetaklak eder. Bunu bazen devasa depremleri veya akıllara zarar fırtınası ile yapar, bazen de böyle minnacık bir virüsle.

Hangisi ile karşılaşırsak karşılaşalım, ağır sıklet bir boksörden yediğimiz yumruk gibi önce yalpalıyor, sonra dizlerimizin üzerine çöküyoruz. Bu darbeyi ya da yumruğu yiyen “Her şeyi ben yapıyorum, aklınızı alırım” diyen teknoloji, “Herşeyin dayandığı son nokta, zurnanın son deliği benim” diyen bilim, hatta hatta kim neye inanıyor veya ibadet ediyorsa o din bile bir yerde tıkanıyor. İlahi sorulara karşı ya lafı dolandırıyor, ya da eveleyip geveleyerek alakasız cevaplarla geçiştiriyor.

Bugün çocuklara dokunmadığı söylenen virüs, bir başka gün başka biçimde karşımıza çıkarak en çok çocukları telef ediyor. Ezberlediğimiz her şey bodoslama duvara tosluyor.

Kısacası milyarlarca yıldızdan biri olan güneş’in etrafında avare dönen, henüz keşfedilmemiş olan ama gelecekte (Tabii eğer görürsek) belki trilyonlarcasının keşfedileceği vasat ve bu virüsten de küçük bir gezegende yaşayan ve aslında bir bebek kadar savunmasız canlılarız. Bakmayın topumuza, tüfeğimize adı bile korkunç olan bombalarımıza. Çok zavallılarız özümüzde. “İnsan en zeki yaratık” diyoruz ya. Belkide bulunacak gezegenlerde yaşayan canlılar ile karşılaştığımızda, atılan sopayı geri getiren bir fino zekasında olduğumuz anlaşılacak. Öyle hava falan atmamız için henüz çok erken eyy.. insanoğlu.

Kim neyle yorumlarsa yorumlasın, ister din, ister felsefe, ister mantık, ya da adını ne koyarsanız koyun. Ben doğanın biz ukala, şımarık, kibirli insanoğluna her zaman verdiği bir ders olarak bakıyorum olaya. İşin özeti dünyaya leylek getirdi, yarasa geri gönderiyor.

HAFTANIN HABERİ: Evinde sarma tütün ve ev yapımı viski yapmaya başlayan İ.Y(41) en kısa sürede evinde coronavirüs aşı çalışmalarına başlayacağını duyurdu.