Çaldağ’ında Kurtuluş Savaşının en kanlı muhabereleri yaşanmıştı. Bu kanlı savaşta 900 er, 3 Alay Komutanı, 5 Tabur Komutanı olmak üzere 82 subay şehit olmuş. Kısacası bundan yaklaşık 100 yıl önce Çaldağı Kurtuluş Savaşı’nın en önemli figürlerinden birisiydi.

Sene 2020. Bugün Haymana’ya tarihe meraklı birkaç kişi gelip Çaldağ’ı sorsa ve onu soran kişi olayı anlamayıp Çaldağ Mahallesine yollasa hem tarihe, hem gelenlere düğün günü yellenen gelin gibi rezil oluruz.

Ben de Çaldağ Mahallesinde oturuyorum. Haymana’nın en merkezi en havalı, hatta “Haymana’nın Çankaya’sı” denilen mahallesi Çinçin’e döndü.

Ama gün geçtikçe o havası sönüyor ve makyajı akmış kokona, kart bir film yıldızı gibi yüzüne bakılmaz oluyor.

Meşhur Çaldağ’a şöyle bir gezintiye çıkalım. Şehir merkezinden şöyle mahalleye doğru kıvrılmanız yeterli. Orada ilk karşılaşacağınız manzara kemikler, kağıtlar ve bilimum zerzevatla harmanlanmış dev bir çöp yığınıdır. Sokak Köpekleri tabiri artık hafif kalıyor, bildiğin davar sürüsünden kaytarmış boyunları demirli ve devasa cüsseli köpeklerle karşılaşırsınız. “Hoşt kışt” diye atarlandığınız anda sırtınızın yere gelmesi kaçınılmazdır. Havaya yayılan çürümüş sebze, kasaplardan kalan çorbalık kemikler ve büyük marketlerin raf ömrünü tamamlamış gıdaları selamlar sizi, hem de büyük bir saygıyla.

Çöpü kazasız belasız atlatıp mahallenin içlerine girdiğinizde, yayansanız ve bayansanız sakın topuklu ayakkabı giymeyin. Ayağınız kırılmasa bile topuğunuzu kaybetmeniz kaçınılmaz. Kurtuluş Savaşından kalan topuk koparan mayınları hala zombi gibi mahallede.

Yok aracınızla gidiyorsanız balkondan sizi seyreden bir sanayi tamircisi ellerini ovuşturmaya başlar, “Aha bugünkü ekmeğimiz çıktı” diye. Çünkü arabayla bir uçtan bir uca gittiğinizde muhtemelen sokak arasına ya tamponunuzu bırakırsınız, ya da sert kullanıyorsanız da arabanın motoruyla vedalaşın.

Küçük pembe panjurlu bir ev hayali kuran Türk Filmlerinin saf artistlerinin hayalini andırır bir parkı vardır. “Koskoca mahallenin elinede çok yüzünede” denilen butik 2+1ev büyüklüğünde bir park alanı. Ebende soluklansın, bebende oynasın. Deden hiç heves etmesin çünkü yer kalmaz.

Sokak aralarında alt yapı çalışmaları bittiği halde kaç senedir viranelik tüm vahşiliğiyle durmaktadır. Getir Acun’u Survayvırı burada çeksin. Yarışmacılar açlığını çöpten karşılar ama sokak aralarındaki parkurda alayı telef olur. Yav mübarek bir mahalle bu kadar mı sahipsiz olur? Yollarını yapmak, sokak aralarına parke taşı döşemek için ne beklenir, neyin hesabıdır anlayamadım?

Yazsan “İnsafsız”, eleştirsen “Vicdansızca laf çakıyor” diyorlar. Ama el insaf. Mahalle bu hale gelmişse, ben ve binlerce kişi bu çileyi çekiyorsa ve her gün tozu, toprağı, taşı, çöpü, sokak köpekleri ile yaşamaya çalışıyorsa ve yinede susuyorsa vallahi efendiliklerindedir. Yoksa içlerinde kopan fırtınayı, ağızlarına gelip giden sokurdanmalara bizzat ben şahidim.

1921’de Yunan’a dar edilen Çaldağ 2020 yılında kendi insanına mahalle olarak dar gelmeye başladı.

Burada yaşayanlara reva görülen bu çile ile eğer ölünce “Siz çilenizi dünyada çektiniz buyurun cennete” denilecekse anlarım. Yoksa ne Allah razı, ne de kul….