Seçimde ilk tur bitti, ardında tartışmaları kaldı. İlk tur sonunda Erdoğan yine ipi göğüsleyen taraf olurken, Kılıçdaroğlu yüksek beklentiyle girdiği ilk tur seçiminden, yine umutlarını taze tutarak ikinci tura hazırlanacak. İlk tur sonuçları gösterdi ki halkın yarısı “Değişim” den yana değil, “alışkanlık”lardan yana. Aslında alışkanlıklar siyasetin vaatlerden ziyade asıl araştırılması gereken konusu. 21 yıllık Erdoğan’ın getirdiği alışkanlıkları, “memura, emekliye vs. bol kepçe para dağıtacağım” diye aşmak çok zor. Görüldü ki halkın milliyetçilik ve muhafazakarlık eşiği daha da yükselim. Muhalefetin özellikle “sığınmacılar” üzerine daha net söylemler üretmesi gerekiyor.

Sinan Oğan bunun üstüne giderek ciddi oy aldı mesela. Alışkanlık dedik ya, bu da çok farklı ve asla gözardı edilmemesi gereken bir toplum psikolojidir. Çok sevdiğiniz bir kazağınız vardır. Eskise bile atmaya kıyamazsınız. Ya da her gün işe gittiğiniz yol vardır. Ne kadar eski, virajlı olsa da bir başka yola ayaklarınız gitmez. Siyasette de “Ben gayrı Erdoğan’a günahımı bile vermem” diyen kişi sandığa gittiğinde alışkanlığı onu yine “Lamba”ya götürür. Oysa birçok parti birleşmiş, ekonomi allak bullak olmuş, üzerine deprem gelmiş, 20 yıllık metal yorgunluğu olan bir partiyi saf dışı etmek hem matematiksel, hem sosyolojik, hem de psikolojik olarak yenmek kağıt üzerinde ne kolaydı değil mi? Ama bu ülkenin çoğunluğu sağ görüşlü, muhafazakar, milliyetçi ve “la oğlum yine en iyisi bu” alışkanlığına sahip. Siyaset matematiğinde iki kere iki her zaman dört etmiyor. Kılıçdaroğlu ittifak ettiği bazı partilerin seçmeninden de oy alamadı.

AKP’den ayrılan, ya da muhafazakar zihniyetli seçmen milletvekilliğinde kendi partisinin “ali menfaati” için “ CHP” desede, cumhurbaşkanlığında eli titredi, hatta gitti Erdoğan’a oy verdi. “Küsüz falan ama bizden. Döverde, severde” dedi. Neticede ikinci tura kaldı iş. İkinci turda “Ben Kemal geliyorum...” diyebilir mi? Bu farkla zor. Ama imkansız değil elbette. Çok çalışması gerek çok. Yukarıda dediğim gibi Millet İttifakının ortaklarından bazıları alacağını aldı. Meclise merhaba dediler, ceylan derisi koltuklarına kavuştular. Kemal’in koltuğu onları artık pek enterese etmiyor. Genel Başkanlarının hatırına birazı gitse bile, yine Erdoğan diyebilir, ya da “sandığa gidiyorum” diye geçip gölgeye yatabilir. Aslında ikinci turda her iki adayda yarışa sıfırdan başlayacak. Ama Kılıçdaroğlu’nun 15 günlük süre içerisinde 5 puan ve 2 buçuk milyonluk oyu kapatıp öne geçmesi için çok farklı stratejiler geliştirmesi gerekiyor. “Kurbanda emekliye 15 bin lira, çalışana kesenin ağzını açacağım, dışarıdan şu kadar para gelecek” söylemlerinin o kadar etkili olmadığı görülüyor. Zaman az, iş çok. Erdoğan’ın oylarında düşüş yaşansa da “Nasıl olsa kazanacağız” durumu var. Kareli ceketini giyip 25 tv kanalına aynı anda bir kez çıkması yeter mi, göreceğiz.

Erdoğan çok deneyimli, kurnaz. Uzun siyasi hayatında siyasi satrancı çok iyi öğrendi. “Kılıçdaroğlu bunları şimdiye kadar neden yapmadı” diyor mesela. İktidarın kendisi olduğunu unutarak değil elbette. Halkın “Muhteşem(!)” duyarlılığını çok iyi süzmüş. “Ülkeyi bunlar Suriyelileştirecek” ya da “Bakın bunlar hırsız” diye meydanlarda bağırınca belki komik olabiliyor, ama halk buna hiç gülmüyor, hatta ciddiyetle dinleyip hak veriyor. İki hafta sonra biraz bıkkınlıklada olsa sandıklara gideceğiz. Ak-kara 28 Mayıs’ta belli olacak.