Memleketin her tarafı gibi virüse tokat atan Haymana’da 1 Haziran’dan itibaren normalleşme adımları atılmaya başlandı. Bu normalleşme denilen şey göreceli bir kavram.

Bakın bir zamanlar Rıfkı’nın Bahçesi diye bir yer vardı. Haymana’nın belkide en sıra dışı mekanlarından birisiydi. Bahar aylarında insanlarla dolup taşmaya başlar, nerdeyse ilk kar düşene kadar bu doluluk devam ederdi. Aile, çocuk, torun, kaynana herkes koşar ortaya cıvıl cıvıl rengarenk manzara çıkardı. Bu gelenlerden hepsi neredeyse yabancılardı. Bürokrat, iş adamı, milletvekili, yüksek memur falan filan… Sıradışı bir mekan olunca elbette sıra dışı insanları da ağırlardı. Rıfkı Amca (Rahmetli) biraz sert mizaçlı olsada, geleni kovsa dahi kimse ayrılmazdı oradan. Şimdi böyle bir yer var mı? Başdeğirmen bu işi ne kadar götürüyor, sorarım size. “Efendim orada su gibi içki içiliyordu” diye birileri zıplayacak. Valla başka yerinle değil ağzınla içiyorsan kimse bir şey de demez, sende kimseye bir şey demezsin.

Ben bilmem ama eskiler çok iyi bilir. Haymana’nın dört bir tarafı bağlarla kaplıymış. Mükemmel bir doğa ile birlikte memleketin ekonomisine dev bir katkı yaparmış. Yaz aylarında pekmez, koruk, üzüm kokusundan Haymana cennet bahçeleri gibi kokarmış. Bağları söktük attık, yerine ne koyduk? Hiç bir şey. Şimdi “ağaçlandıralım” diye kendimizi paralıyoruz. Giden gitti. O bağların yerini çamlarla, akasyalarla dolduracağız da o cennetten bir köşeyi Haymana’ya geri getirecek mişiz? Olur, görürsem söylerim, sizin de selamınızla birlikte.

Yalın ayak, başı kabak bebeyken Haymana’da Türkiye’nin sayılı güreşleri olurdu. Ülkenin her tarafından pehlivanlar, cazgırlar, güreş severler ve meraklılar buraya koşar, birkaç gün ortalık panayır yerine döner, esnafından sıradan vatandaşına yine sıra dışı günler yaşanırdı. Ne pehlivanlar gelip geçti. Onlar gittikten sonra sırtımız yerden kalkmaz oldu. O güreş günlerinin yerini 5 festival, 100 çepik dolduramadı, dolduramayacakta.

Bir de Uyuz Hamamımız vardı. Oraya giden bir daha Antalya’ymış, Marmaris’miş, yok İzmir’miş aramazdı bile. Ege veya Akdeniz’de yapılan tatiller sanki Haymana’da birleşirdi. Hatta mükemmel de bir efsanesi vardı. Uyuz Hamamı üstünün kapanmasını istemezmiş. Bir gün önce kapat, ertesi günü çatı hoop yerde. Hikayeye bak. Sırf bu hikaye için bile binlerce kişi akın eder, anlatmasını, masallandırmasını bilirsen. Asi bir genç gibi paranga kabul etmeyen, erotik bir kadın gibi yatarken üzerine bir şey almayan muhteşem bir efsaneydi Uyuz Hamamı.

Şimdi onun yerine yapılan bol yıldızlı otellerin hangisi o değeri, keyfi, ekonomiyi ve sosyalleşmeyi Haymana’ya katıyor? Ya da hangi hangi yüzü soğuk beton yığını o salaş mekanın tadını verecek? Adı Uyuz Hamamıydı ama şimdi köpürtülmüş, şişirilmiş, havalı ve alafranga isimlerin alayından daha popülerdi. Sadece Ankara değil, belki İç Anadolu bilirdi adını, namını. O güzelim mekanı yerle yeksan edenlere gel de uyuz olma şimdi.

1 Haziran tarihinden itibaren Haymana da normalleşiyormuş. Geçin bunları geçin. Haymana anormalleşmeye yıllar önce başladı, her geçen gün de doldizgin acaip ve saçma sapan bir şehre dönüşüyor. Normalleşecekmiş....

Getirin o güzel günleri, o renkli insanları ve o günlerin Haymana’sını. O zaman diyelim “Haymana Normalleşiyor”. Haymana yaklaşık 40 yıldır ucubeleşiyor, ne normalleşmesi….

HAFTANIN SÖZÜ: Üst sınıf hayatını yaşar, orta sınıf herşeyi şikayet eder, alt sınıf ise sadece şükreder... (Einstein)