Scooterlerin kente girişini; kentlerin biçimini, yoğunluğunu ve işlevsel özelliklerini, kentin performansı ve etkileşim biçimlerini radikal şekilde etkileyen diğer ulaşım ve altyapı teknolojilerinin gelişimleri ile birlikte düşünmek gerekiyor.

Scooterlerin kente girişini; kentlerin biçimini, yoğunluğunu ve işlevsel özelliklerini, kentin performansı ve  etkileşim biçimlerini radikal şekilde etkileyen diğer ulaşım ve altyapı teknolojilerinin gelişimleri ile birlikte düşünmek gerekiyor.

Scooter dediğimiz kent içi ulaşım aracı, daha adının ne olacağı ve nasıl yazılacağı bile tam belirgin olmamasına karşın sıklıkla görmeye alıştığımız bir araç haline geldi.  Giderek daha da önemli olacağını şimdiden öngörebiliriz. Kent yaşamına hızla girdi ve yararları, ortaya çıkarttığı sorunlar ve kentle kaynaşmasının nelere sebep olabileceği hakkındaki tartışmalar da yeni yeni başlıyor. Gerçi bu sadece Türkiye için güncel bir sorun değil. Aynı sorun Avrupa’da da yaşanıyor. Konuya ilişkin hararetli tartışmalar yapıla dursun, bu araca ilişkin en önemli savunma argümanı olan “iklim değişikliği”ne gerçekten bir katkısı var mı?

Scooterin iklim değişikliği tartışmaları içinde yeri nedir?

Elektrikli, daha ekonomik, sessiz olduğu ve kendine özgü bir altyapı gerektirmediği için ekolojik avantajlar sağlayabilse de yayalarla (ve elbette motorlu diğer kent içi araçlarla) karşılaşmaları ve özellikle yayalara özgü altyapıyı/yaya kaldırımlarını kullanışlarında pek çok sorun olduğunu da biliyoruz. Bu tartışmalar kısa vadede sonuçlanmayacak.

Peki Scooterin kent üzerindeki etkisi nedir ve bu etki nasıl bir gelişim gösterecek?

Bu soruya cevap verebilmemiz için öncelikle bu aracı biraz tanımamız gerekiyor. Bireysel olarak kısa mesafeler için kullanılan, düşük hızlı ve sessiz, küçük ve fazla yer kaplamayan, katlanabilen, diğer kent içi taşıt araçlarıyla kolayca eklemlenebilen, hafif bir ulaşım aracı. Elektrikle şarj edilen pilleri veya bataryası var. Bu nedenle de diğer bütün akülü araçların sahip olduğu türden ekolojik sorunlara sahip. Özel bir altyapı gerektirmiyor ve bisiklet için ayrılmış yolları veya düşük hızlı motorlu trafik yollarının en sağ şeridini kullanıyor ancak park yeri için özel bir düzenlemeye gerek olduğu aşikar.

Bireysel bir binek aracı, yük taşımak için elverişli değil. Birçok bakımdan bisiklet benzeri bir araç olduğu düşünülebilir. Ancak bisiklet sadece insanın organik enerjisiyle çalışıyor ve ekolojik sorun yaratmıyor. Bisiklete benzer bir biçimde bireysel ve kamusal bir biçimde kullanılabiliyor ancak bisiklete göre kamusal kullanımında, ticari (kar amaçlı) örgütlenme biçimi çok daha fazla gelişmiş. Paylaşımlı kullanımlar bakımından (bu tür scooter için kullanılan terim “paylaşımlı scooter”), belediyelerin kent merkezlerinde ücretsiz olarak ama bazen depozitolu biçimde sağladığı kamusal bisiklet ile taksi/uber arasında bir yere konumlandırılabilir.

Kullanıcı özellikleri bakımından, demografik olarak çocuk, genç ve orta yaşlardan ve ağırlıklı olarak erkeklerden oluşan, sınıfsal olarak da orta ve biraz üzerindeki sınıfları (daha çok öğrenci ve beyaz yakalı) kapsadığını gözlemleyebiliriz. Bisiklet kullanıcısı olan gruba yakın, ancak sayı olarak çok daha geniş ve çeşitli kullanım amaçları olan bir sosyal kesimden bahsediyoruz. Ancak unutulmaması gereken en önemli husus scooter kullanımıyla ilgili araştırmaların henüz yok denilecek düzeyde olduğu…

Peki bu hızlı ve yoğun artış ne getirecek?