Müneccimler gerçekten sarayda görevli miydi? Astronomiyle ilişkileri var mıydı? Size, öğrendiğimde gerçekten çok şaşırdığım bir şeyden bahsetmek istiyorum.

Müneccimler gerçekten sarayda görevli miydi? Astronomiyle ilişkileri var mıydı? gibi sorular özellikle yeni nesil gençliğin alay konusu olarak önümüze geliyor. Bu nedenle size, öğrendiğimde gerçekten çok şaşırdığım bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bir yerlerde Osmanlıda müneccimlik kurumu olduğunu, bunun da çok saygı duyulan bir kurum olduğunu okumuştum. Daha önceki devletlerde de böyle şamanlar, mistik büyülü gelecekten, kaderden, olacaklardan, olmayacaklardan haber veren efsunlu kişiler olduğunu da okumuştum. Konunun “Fala inanma, falsız da kalma.” düsturu kadar basit olmadığı da aşikârdı.

Müneccimlik kurumu, her ne kadar bizim bugünkü bilim anlayışımızdan uzak, temelsiz ve anlamsız olsa da aslında Osmanlı dönemindeki Astronomi bilimi için önemli bir noktadır. Astronomi, İslam bilim tarihinde matematik ve tıpla birlikte önemli bir yere sahiptir. Meraga veemerkand gibi büyük rasathanelerde kendi ekollerini geliştiren astronomlar yetişmiştir. Bununla birlikte Osmanlıda, bu ekollerden gelen bilim insanları yer almış ancak bunlardan farklı olarak “Müneccimbaşılık” kurumu temelinde ilerlenmiş ve bu çerçevede bir yaklaşım geliştirilmiştir.

Kısaca Astronomi ve Müneccimlik

Abbasi Halifesi Me’mun (813-833) ilk rasathanelerin kurulmasını sağlamıştır. Bunlar, Bağdat’taki Şemmasiye Gözlemevi ve Şam’daki Kasiyun Gözlemevi’dir. Müneccimler ilk başlarda namaz vakitlerini tayin eden, takvimleri belirleyen, hac ve dini günleri belirleyen kişilerdi. Genelde ilk dönemlerde gelecekten haber verme yani “astroloji” ya da “falcılık” çok ağır basan bir durum değildi. Temel ilgi alanları astronomiydi. Ancak zamanla müneccimliğin gelecekten haber verme yanı ağırlık kazanmaya başladıkça, dışlanmaya başladılar.

Osmanlı’da ise müneccimlik “Müneccimbaşılık” olarak ilk defa bir İslam devletinde kurumsal olarak kendine yer buldu. 2. Beyazıt ve 2. Murat dönemlerinde takvimlere rastlanması müneccimbaşılığın bu dönemlerde ortaya çıkmaya başladığına işaret ediyor. 4. Murat döneminde müneccimbaşıların, resmi geçitlerde kazaskerlerle aynı saflarda yürümesi de dönemde sahip oldukları önemi gösteriyor.

Müneccimlerin çalışma ve eğitim alanı “muvakkithane” denen vakit belirleme evi olarak adlandırabileceğimiz, büyük camilerin avlularında bulunan yerlerdi. Buralarda özellikle vakit tayini yapan muvakkitler bulunuyordu. Unutmayalım o dönemlerde saat yok, cep telefonuna şöyle bir bakıp saat kaç olmuş da diyemiyor kimse. Bu yüzden camilerdeki bu muvakkithaneler ve muvakkitler önemli yerler. Muvakkithanelerde temel olarak rubu tahtası, usturlap, güneş saatleri ve mekanik saatler dönemine göre kronometreler bulunmaktaydı. Muvakkithanelerde zaman ölçme becerisi dışında, astronomi ve matematik de öğretiliyordu.

Osmanlı döneminde bilinen ilk müneccim başı 15. yüzyılda  yaşamış olan Seydi İbrahim’dir. Astronomi alanında en önemli çalışmaları yapan müneccimbaşı ise Takiyüddin Rasıd’dır. Takiyüddin Rasıd ilk gözlemevi olan  İstanbul Gözlemevi’nin kurulmasına öncülük etmiş, burada önemli çalışmalar yapılmasını sağlamış, batıdaki meslektaşlarından çok önceleri çeşitli astronomik hesapları yapmıştır. Ancak 1590 yılında din adamları, kuyruklu yıldız, veba salgını ve depremi bahane göstererek İstanbul Gözlemevi’nin felaket merkezi olduğuna dair propaganda yapmışlardır. Bu nedenle de 3. Murat’ın emriyle önemli buluşların yapıldığı, astronomi merkezi yıkılmıştır. Takiyüddin ise çok uzun süre tarihin tozlu sayfalarında “müneccimbaşı” olarak, çok da öne çıkmayan bir figür olarak kalmış, belki de kayda değer bir çalışması olmadığı düşünüldüğü için eserleri çok uzun süre araştırılmamıştır. Ancak cumhuriyetin ilanı ve bilim alanında hızlı atılımlar yapmak için gerçekleştirilen eğitim ve çalışmalar kapsamında yetiştirilen nesilden olan, bilim tarihi uzmanı Sevim Tekeli, Takiyüddin Rasıd’ı araştırmış, Tycho Brahe ve Kepler‘in çalışmalarıyla Takiyüddin’in çalışmalarını karşılaştırmalı olarak incelemiş, böylece Takiyüddin’in dünya çapında astronomi konusunda önemli çalışmalar yaptığını ortaya koymuştur.

Hüseyin Hilmi Efendi ise en son müneccimdir. 1924 yılında Hüseyin Efendi’nin vefatından sonra yerine başka bir müneccim atanmamıştır. Bu dönemlerde artık modern astronomi  Türkiye’de gelişmeye başlamıştır.