Bu pazar ülkemiz tarihi bir seçimlerinden birisini daha yaşayacak. Aslında burada kullandığımız “Tarihi” kelimesi bizim değil, siyasetin abartması. Yoksa her 4 ve 5 yılda anayasal olarak yapılması gereken bir seçim. Bir kazananı bir de kaybedeni olacak. Daha önce de yazdığım gibi, başkasını bilmem ama benim oyum çok değerli. Öyle duygusal, takım taraftarı gibi “Hep bu partiliydim, koşulsuz şartsız yine ona basacağım mühürü” diye düşünmem. Eskiden öyleydim. Ama artık yarım asıra yaklaşan yaş ve tecrübe var serde. Peki kime oy vereceğim? Normalde yakınen tanıyanlar tercihimi bilir. Ama son dönemlerde özellikle dost meclisinde “Sataşma” olmazsa siyaset konuşmamayı tercih ediyorum. Çünkü kutuplaşmanın en zirvesini yaşadığımız zamanlardayız. Eskiden bilirim, misal Özal’a oy verenler ya da Demirel’den yana tercihi olanlar vardı. Seçim öncesi ya da sonrası tatlı atışmalar ile olay kapanırdı. Ama şimdi karşıt görüşte olanlar, neredeyse top, tüfek saldıracak kadar düşmanvari bir şekilde kutuplaştı. Birileri makam, koltuk, itibar sahibi olacak, onların derdi, biz zavallıları daha çok geriyor, tasalandırıyor. Sosyal medyada atışmalar İran-Irak savaşı gibi. Ne gereği var. “Efendim kuru ekmek yerim, vatanımı satmam” diyen var. Birileri ballı kaymaklı hayat sürecek, Sen kuru ekmek yiyecek, vatan kurtaracaksın öyle mi? Siz can siparene savunduklarınızın sizin kadar vatanını düşündüğünü mü, yoksa koltuğunu düşündüğünümü sanıyorsunuz. Bu ülkenin bir ferdi, hak sahibi olarak zenginliğimizden, gelir payından hakkıma düşeni neyse almak içindir benim mücadelem. Yutana siper ol, ama sen yutkun. Sonra adına “vatan millet” de. Ucuzlaşmayın. Evet milliyetçiyim. Mevzu vatansa benim ülkeme doluşan başıboş milyonları, getirdiği sorunları düşünürüm. Sinan Ateş’i düşünürüm mesela. Madem milliyetçiyim, “onu ayaklar altına aldık” diyenleri de hesaplarım. Savunma sanayini, yatırım hamlelerini elbette önemserim. Ama özelleştirme adı altında üç kuruşa satılan milli fabrikalarımızı, “En yerli ve milli biziz” deyip dolarla garanti edilen herşeyi de aklımda tutarım. Hukuku ve adaleti asla unutmam. Ülkede adalete güven sorunu varsa, aslında söylenen her şey çöpe atılmış demektir. Önce hukuk, liyakat, adalet, gelir. Devletin dinidir adalet. Dini kullananların kulaklarını sabah akşam çınlatırım beynimde. 14 Mayıs’ta patron benim kısacası. Benim iznim ile beni yönetmeye talip olunabilir anca. Millet benim, icazet verdiklerim ise vekillerimdir. Ben değil onlar yalakalık yapsın bana, önünü iliklesin. Hiçbirisi ama hiçbirisi benim vergilerimle, benim paramla yaptıkları ile bana hava atmasın. Onların maaşını da ben ödüyorum. Ben siyasetçinin oy, yani işvereniyim. Ben yoksam hiçbirisi yok. O nedenle bir günde olsa “Mühür bende Süleyman Benim” gönlümden geçene oy verir, sonra kim kazanırsa kazansın vaat edip yapamadıklarının hesabını sorarım. Öyle yok işkembeden atmak. O gün bir hükümet seçeceğiz. Bugün var, yarın yok. Devlet hep baki. İşte hükümetin devletleşmediğini de oylamak lazım. “O giderse yıkılır, bu gelirse yok oluruz’u” yok bu işin. ATATÜRK öldüğünde bile yıkılmayan bu devlet, ebediyen payidar kalacaktır. Son olarak oy tercihim ise “Çalıyor ama çalışıyor” zihniyetine olmayacağı kesin..