Dünya ekonomisine yön veren koca göbekli, kelli felli adamlar bir yıldır rahat uyuyamıyordu.

Küreselleşmenin mimarları, arkasına sığındıkları gerekçelerin dünya gerçekleri ile çeliştiğini bilmezden gelirken; yaşanan Seattle, Davos, Washington, Bankok, Melbourn ve Prag gösterileri; dünya ekonomisinin “imar planı”nı değiştirmeye başlamıştı.

2000 yılında yüzde 4.2, 2001’de yüzde 3.9 büyümesi beklenen dünya ekonomisi içindeki zengin-yoksul ayrışmasının harekete geçirdiği “üçüncü dünya anarşistleri”, küreselleşmenin patronlarına karşı isyan bayrağını açmış durumdaydı.

Söylemleri ve eylemleri The Economist, Washington Post, The Nation gibi ünlü ve ciddi yayın organlarında bile sorgulanıyor olması, hatta muhatapları tarafından değerlendirmeye alması, birilerinin bu konuda kafa yormasını gerektiriyordu.

Ancak o anarşistler yok artık. Yerini paralı askerler ve emperyallerin yerli işbirlikçileri aldı.

 KONU TÜYAP’TAYDI...

 Yine de haklarını yemeyelim; dünyadaki değerlendirmelere ve bu çerçevedeki gelişmelere geçmeden önce, 19. İstanbul kitap Fuarı’nda düzenlenen “Küreselleşme ve Kaybolan Sesler: d.b.y.t” konulu panelde dile getirilenleri hatırlatmakta fayda var.

Bu bir anlamda, yazar-çizer kesiminin küreselleşmeye bakış açısını da gösteriyor.

Panelde konuşan Yazar Erendiz Atasü’nün küreselleşmeyi anlatırken; “McDonalds, Brezilya’daki yağmur ormanlarını kesip öküzlerini beslemek için çayır haline getiriyor ve o öküzleriyle insanları bağırsak kanseri yapan beslenme modeliyle milyarlar kazanıyor” örneğini seçerken; gazeteci yazar Nilüfer Kuyaş, McDonalds’ın, Coca Cola’nın yerel kültürel zenginlikleri yok ettiği söyleminin “terane” olduğunu, yerelliğin kendisini koruyarak küreselleşmeyle birlikte yaşayabileceğini söylüyordu.

Yine Erendüz Atasü’nün, bilgisayar teknolojisinin geldiği nokta ile gerçekleşen ikinci sanayi devriminin insanlığa daha fazla zaman kazandırması gerekirken, sınırsız sorumsuz kapitalizmin tüm zamanı yuttuğunu, bunun da edebiyatı öldürdüğünü  belirtmesi ve “Daha hızlı uçak, daha hızlı tren, daha hızlı bilgisayar yapmaya çalışıyoruz. Nereye koşuyoruz bilmiyorum?” hayretini dile getirdikten sonra, sözü televizyona getirerek, “Sadece televizyonu değil, hayatı sürekli zaplıyoruz. Edebiyat da okurunu kaybediyor. Yazmayı değil ama, ciddi ciddi kitap basmayı bırakmayı düşünüyorum” demesi, olayın bir başka ıskalanan vahim yanına dikkat çekiyordu.

Yazar Yıldırım Keskin’in, küreselleşmenin “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünü, “Tüketiyorum öyleyse varım” diye değiştirdiğini vurgulaması ise, gelişmelere karşı Türkiye’deki ilgisizliğin bize nelere mal olacağını göstermesi bakımından dikkate değer.

 DB RAPORU...

 Bizde edebi çevrelerin dillendirmeye başladığı konularda, birilerini sokağa döken sebepler nelerdir?

Bunu Dünya Bankası’nın 2000 yılındaki “Dünya Kalkınma Raporu”nda bulmak mümkün. Çünkü dünyadaki umumi ahval şudur:

-1.2 milyar insan mutlak yoksulluk sınırında; yani 1 doların altında bir gelirle yaşıyor...

-800 milyon kişi açlık sınırında...

-Dünya gelirlerinin yüzde 29’u Kuzey Amerika’da iken, yüzde 4’ü Afrika’da, Yüzde 7’si Güney Amerika’da...

-Dünyanın en yoksul yüzde 20’sinin gelirdeki payı yüzde 1 iken, en zengin yüzde 20’sinin payı yüzde 86. Aralarındaki fark 1913’ten beri 80 kat artmış.

-70 milyonu yoksul ülkelerde olmak üzere dünya nüfusu her yıl 80 milyon artıyor...

-34 milyon kişi AIDS’in pençesinde...

-Azgelişmiş ülkelere giden dış yardımlar 45 milyar dolar ama, 2 trilyon doları bulan dış borçlarını ödeyebilmeleri için her yıl 200 milyar dolar ödemeleri gerekiyor.