BİR ANGARA POLİSİNİN ROMANI AŞK-I VALİDEM

Ankara parlak ve ışıltılı gecelerin parlaklığında bir geceyi daha geride bırakıyordu. Yaz mevsiminde bile gece ayaz gibi serindi ve üşütüyordu yüreğimi. Çankırı caddesindeki pavyonların rengârenk tabelaları yanıp sönüyordu. Telefonuma gelen mesajlara aldırmadan cadde üzerinde yürüyordum. Mesajların kimden geldiği beliydi erkeklerde trip atar, bende trip atıyordum. Sarhoş kahkahaları ve bel altı küfürlü konuşmalar ışıltılı gecenin ahengini bozuyordu, aklımda Tuğçe vardı her zaman olduğu gibi.
Ben sevgimden emindim fakat o beni seviyor muydu? Bu aralar sevgiye, merhamete o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Anacığımın dizlerine yatıp saçlarımı okşamasını istiyordum ama o yaşı çoktan geçmiştim. Galiba çocukluğumu özlüyordum, geleceğini bilmesem de hayal mealde olsa çocuk olmak vardı diye iç çektim.

Cevapsız aramalar çoğalmıştı bir ara telefonumun ekranına bakınca merkezden üç cevapsız arama olduğunu görüm. Arayan numarayı tekrara aradım telefonun ucunda Gamze vardı. “efendim” diye bir nahif bir ses duydum.  “Efendini yesinler devrem hayır ola üç defa aramışsın?” “Seninki sana ulaşamamış beni aradı acil arasın dedi, elçiye zeval olmaz dedi”  ah be Tuğçe beni ne durumlara düşürüyorsun diye hayıflandım. Gamze “ bir şey mi dedin devrem” diye sordu. Ha yok be devrem Tuğçe ile aramız biraz limonide trip atıyorum vesselam, ondan işte” “devrem kadınlar trip atar sakın haa akıllı ol Tuğçe cin gibi sonra çarpılmayasın” deyip telefonu kapattı.

Bu Yozgatlılar hep mi böyleydi? İstediğini alana kadar pes etmeyen mücadeleci bir yapıları vardı. Aklımda yazılmayı bekleyen aşk şiirleri bir biri ardına beynimin ta içlerinde gezinip duruyordu lakin hevesim bire defa kaçmıştı artık. Az ileride sokak köpeğinin peşinden koşturan iki üniformalı polis dikkatimi çekmişti. “Allah Allah bu saatte bu zavallı hayvan ile aynasızların ne işi olur” diye merakım iyice artmıştı. Hızlı adımlarla bende peşlerinden yürümeye başladım, müze girişinde özel güvenlikçinin de yardımı ile hayvancağızı yakalamışlardı.

Merakım iyice artmıştı. Zavallı köpek polislere hırlayıp korku içinde havlamaya başlamıştı. Çok geçmeden köpeği kovalama sebepleri anlaşılmıştı. Gülmekten selamlaşmayı unuttum. Kahkaha atmaktan karnıma ağrılar girmişti, benim güldüğümü gören güvenlikçi “hayırdır ağabey niye gülüyorsun, komik olan nedir?” dedi. Elimdeki telsizle köpeğin boynundaki o cihazı gösteriyordum. Güvenlikçi konuyu anlamamıştı. Polislerden biri köpeğin boynundan cihazı çıkarabildi. Bu mahalle bekçilerinin GPS cihazıydı. Uyanık bekçi kendinin hareketlerini takip eden merkeze iyi çalışıyor imajı vermek için, mahallenin köpeğinin boynuna bu cihazı bağlamış, kim bilir kendi şimdi neredeydi?
DEVAM EDECEK...