“Yalan Dünya”nın fanileri olarak; “doğup, büyüyüp, ölmek”ten başka bir yolumuz yok... Onun için, bu sürecin son merhalesi olan yaşlılığın da “tadını” çıkarmak gerek...

Leonardo da Vinci’nin, “Yaşamayı öğrendiğim sırada, ölmeyi de öğrenmekteyim” diye tanımladığı o kısa süreyi; Thomas Fuller’in “Yaşamayı öğrenmiş olan hiç kimse ölmekten korkmaz” cesareti içinde geçirmek mümkün...

Cahit Sıtkı Tarancı gibi;

 Affan Dede'ye para saydım,

Sattı bana çocukluğumu.

Artık ne yaşım var, ne adım;

Bilmiyorum kim olduğumu.

 Diyebilseydik keşke…

 YAŞLANMAYA BAŞLAYINCA

 Eğer yaşınız kemale ermişse; kuzuya maskara olan kocamış kurtlukla, o meşhur sözdeki; sizi budala “sanan” gençlerin budala olduğunu “bilmek” bilgeliği arasında tercih yapma hakkınız var demektir... Ne diyordu Mevlana Celaleddini Rumi; “Gençlerin aynada göreceklerini yaşlılar (tecrübeliler) tuğla parçasında okurlar...” İşin püf noktası da bu olsa gerek...

hayata yeniden başlamanın mümkünü yok...

Ne diyordu Jorge Luis Borges, “Anlar” adlı şiirinde:

 Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,

İkincisinde, daha çok hata yapardım.

Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığı kadar,

Çok az şeyi

Ciddiyetle yapardım.

Temizlik sorun bile olmazdı asla.

Daha çok riske girerdim.

Seyahat ederdim daha fazla.

Daha çok güneş doğuşu izler,

Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim birçok yere giderdim.

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.

Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,

Gitmeyen insanlardandım ben.

Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.

Eğer yeniden başlayabilseydim,

İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.

Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,

Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

Ama işte 85’imdeyim ve biliyorum...

Ölüyorum...

O KADAR DA DEĞİL...

 Borges’in özlemini çektiği böylesine bir “başıboş” hayat, bunca meşakkat içinde nasıl yaşanır bilinmez ama bilinçaltındaki çocukluğa özlemi, gençliğin dinamizmi ile birleştirebilenlerin “yaşlı gibi” yaşaması da zor...